Sevgili okuyucularım!

 

 

Salı günü “Paksoy ve Öner” başlığında bir yazı kaleme aldım.

 

Okunma sayısı bakımından hit oldu ve sosyal paylaşım sitelerinde yer yerinden oynadı; olumlu olduğu kadar olumsuz yorumların sayısını sayamaz oldum: “Satılmış", "birilerinin adamı", "kaç para aldın", "iftira atma", "çabuk özür dile” gibi bir sürü hakarete varan yorumlarda bulundular.

 

Bizim kuşaklar “İnce Cumali” filmini izlemiştir.

 

Hani şu başrolde Yılmaz Güney ile Erol Taş’ın oynadığı.

 

Filmin Anadolu’daki galasında, seyirciler sahnedeki Erol Taş’a şişe, taş, sopa fırlatıp yuhalarlar.

 

Öylesine başarılı oynamıştır ki Ağa suretindeki kötü adam rolünü Erol Taş; seyirciler filmin etkisinden kurtulamazlar.

 

Rahmetli o unutulmaz konuşmasını şişe ve taş yağmuru dindiğinde yapar.

 

“Atın atın, siz bana taş değil ekmek atıyorsunuz” diyerek meşhur kahkahasını atarak ışıldayan gözleriyle seyirciyi selamlar. Bu konuşma üzerine, az önce yuhalayan seyirci bu kez ayağa kalkarak alkış yağmuruna tutar.

 

Ben ne artist, ne şarkıcıyım. Doğal olarak kimseden alkış beklemiyorum. Ancak; kendimce son zamanlarda yazdığım yazılarım ile takdir toplamış, tarafsız bir şekilde hemen hemen bilgi ve belgelerine ulaştığım tüm konularda kamuoyunu aydınlatmaya çalışan naçizane eli kalem tutan bir Kahramanmaraş sevdalısıyım.

 

Beğenirsiniz beğenmezsiniz, seversiniz sevmezsiniz; o ayrı bir şey.

 

Kimseye kendimi beğendirmek veya sevdirmek adına da yazı yazmıyorum.

 

Zaten bu Maraş’taki yazı yazanların kaderidir. Birinin lehine yazarsın senden iyi kimse yoktur. Yok, aleyhine yazarsan, o zaman işte hemen yaftalar yakıştırılır: "300 liralık 500 liralık gazeteci", "kim yazdırdı", "biz biliyoruz senin kimin adamı olduğunu"... Mübarekler sanki müneccim ordusu.

 

Hakarete varan sosyal paylaşım sitelerindeki yorumlara sadece “kem söz sahibine aittir” diyerek rahmetli Erol Taş’ın sözlerini biraz değiştirerek “Yazın, yazın. Ama hakaret etmeden yazın. Her ne kadar bir partinin içinde veya sempatizanı da olsanız; sizler okuyucu kitlesisiniz, yani bir nevi ekmeğimizsiniz" diyorum.

 

Sevgili okuyucularım!

 

Hırsızlık İslamiyet’e göre günahtır, diğer semavi dinlerde de..

 

Ülkemizdeki kanunlara göre suçtur, başka ülkelerde de..

 

Evrensel doğrular vardır; dine ve kültüre göre değişmez.

 

Gazeteci bir kahvede yan masada konuşulanları da kaleme alır, haber kaynağından öğrendiği ve doğrulattığı bir konuyu da gazetesinde veya haber sitesinde köşesine taşır. İlgililerden bir nevi yazdıklarına cevap almaya çalışır.

 

Bu bir taraf tutma meselesi değil, doğrulara ulaşma çabasıdır.

 

Neler yazmıştım bir önceki köşe yazımda:

 

"21 Mart akşamı Kurultay dönüşü kaza yapan ve bu kaza sonucu bir şehit ve onlarca yaralı. Gün ışıdığında telefon trafiğinde ulaşılamayan bir İl Başkanı."

 

Belki telefonunun şarjı bitmiştir, belki yolda hat çekmiyordur. Bunların hepsine eyvallah!

Ancak hem taziye evinde konuşulanlar hem yaralı yakınlarından aldığım bilgiler ışığında il başkanının telefonuna ulaşılmadığı yönündeydi.

 

MHP Kahramanmaraş İl Başkanlığı isimli sosyal paylaşım sitesini, kazanın oluş tarihi olan 21.03.2015 günü saat 23.30 civarından itibaren incelediğimde;

 

“22 Mart, saat 08:40 • Maras , “kaza yapıldığının” resimsiz yazı ile paylaşıldığını,

 

22 Mart, saat 13:16 • Maras , “cenazenin kaldırılacağı tarih” resimsiz yazı ile paylaşıldığını,

 

22 Mart, saat 19:50 •  Maras,  “İl Başkanının kayseri hastanesinde yaralılara geçmiş olsun ziyaretinde bulunduğunu gösteren yazı ve resim” paylaşıldığını gördüm.

 

Yıllar önce bir ay hastanede tedavi gören ve bu süre zarfında bir gün bile geçmiş olsun demek için bırakın gelmelerini telefon dahi açmayan, biricik evladımı kaybetmenin acısını yaşamış ve bu partide yetkili bir görevdeyken o zamanın il başkanı ve teşkilattan hiçbir kimseyi cenazem anında bile yanımda görmemiş biri olarak, rahmetli dava şehidi Mustafa Paksoy’un acısını yüreğinde hisseden ben, gazeteci kimliğim ile il başkanına nasıl tepki vermem gerekiyordu.

 

Kendi kendime dedim ki, "Yıllar önce de aynı şimdi de mi aynı olacak? Ne bu kin, bu nefret, bu sevgisizlik? Neyi bölüşemiyoruz, neyi paylaşamıyoruz? Bu küskünlükler, bu sen-ben kavgası cenazelerde de sürecekse yazıklar olsun yeter ya" diyerek 24.03.2015 tarih saat 15.30'da elim bilgisayarın klavyesine giderek yazmaya başladım.

 

Belki haksız olabilirim bu konuda, belki fevri davranmış olabilirim, belki il başkanına ulaşıp sormam gerekirdi? ama ortada kapalı bir telefon varken ve bir şehit ve onlarca arkadaşımızın kimisi ağır kimisi hafif yaralı olmaları nedeniyle içimdeki yıllar öncesi yaşadığım ciğer acısının verdiği fırtınaların bir nevi dışa vurması neticesinde, yarınlarda bir başka seçilecek olan il başkanı aynı hataları yapmaması adına; "Neredeydin Sayın Süleyman Öner?" diye sordum.

 

Bunu sormak suç mu?

 

Ha şunu diyebilirsiniz; keşke şu acının üzerinden üç beş gün daha geçip o zaman sorsaydın.

 

Olmuyor işte! Bazen içindeki fırtınaları dindiremiyorsun. Acılar içerisindeyken sormalıyız ki, bir sonraki acılarımızda aynı hataları yapmamalıyız.

 

Herkes bilir ki; günümüzde bir telefonun nerde açık olduğunun konum bilgisi her zaman ilgili gsm operatöründen (Türkcel, Vodofon, Avea) alınabilinir. 

 

Sayın İl Başkanı kaza anından Kayseri'ye intikal ettiği ve MHP Kahramanmaraş İl Başkanlığı sosyal paylaşım sitesindeki 'yaralılara geçmiş olsun' dileklerinde bulunduğu saate kadar neredeydi?

 

Ankara'da mıydı?

 

Bu konuda umarım ben yanılıyor ve aldığım bilgiler ile MHP İl Başkanlığı sayfasındaki tarih ve saatlere bakarak yanlış sorguluyorumdur. Eğer ben yanılıyorsam ve sorguluyorsam bu konuda tüm herkesten özür dilemesini bilirim.

 

Yok, ya yanılmıyorsam?

 

O zaman kim veya kimlerin özür dilemesi gerekecek?

 

**

 

Gelelim MYK üyeliği ile ilgili konuya:

 

Bu sorularımda da herhangi bir art niyet aranmaması gerekir. Yine gazeteci kimliğim ve köşe yazarı olarak hem Ankara’dan, hem buradan aldığım bilgiler ışığında MYK üyeliği ile ilgili yazdığım ve cevabını istediğim sorular apaçık ortada.

 

Ve buradan Sayın İl Başkanına bir kez daha soruyorum:

 

Sayın Genel Başkan il başkanları toplantısında tüm il başkanlarına hitaben MYK üyeliği ile ilgili tüm yönetici ve ilçe başkanları ile görüşün, her il bir MYK ismi bildirsin dedi mi demedi mi? Veya bu konuda il başkanlarına yazılı bir evrak verildi mi verilmedi mi?

 

Sayın İl Başkanı, MYK için verilecek ismi konusunda yönetici ve ilçe başkanları ile toplantı yaparak konuyu paylaştı mı paylaşmadı mı?

 

Ankara’da kulisler sonucu ilçe başkanlarından bazıları MYK üyeliği için isim verdi mi vermedi mi?

 

Verilen bu isim mi MYK üyeliğine seçildi?

 

Sayın İl başkanı Ankara’da MYK üyeliği ile ilgili isim verildiğini duyunca kimin huzuruna çıktı?

 

Başka isim önerdi mi, önermedi mi?

 

Ben burada eğer bir yanlışlık yapılmışsa bir Kahramanmaraşlı ve bir gazeteci olarak soru soruyor ve kamuoyu ile paylaşıyorum.

 

Ki, aldığım bilgilere göre İl başkanının MYK üyeliği ile ilgili Ankara’ya gidilmeden önce yönetim ve ilçe başkanları ile birlikte durum değerlendirilmesi yapılmadığı yönünde.

 

Oysa ki; hem yöneticilerle hem tüm milletvekili adayları ile toplanıp, arkadaşlar MYK üyeliği için isim isteniyor bizden, bu işe uygun ve nitelikli arkadaşlar olarak sizlerin görüşlerini almak istiyorum, içinizden veya önereceğiniz bir isim var mı denilmesi bence en etik olan durumdu.

 

Yukarıda yazdığım gibi,  bu kin, bu nefret,  bu sevgisizlik, bu kıskançlık, bu istememezlik, bu küskünlük, bu sen ben kavgası neyi paylaşamıyoruz?

 

Niye benim şehrimden MHP'de üç tane MYK üyesi olmasın?

 

Niye benim şehrim ilçelerinden MHP’de MYK üyesi çıkmasın?

 

Niye benim şehrimden Bakan çıkmasın?

 

Niye benim şehrimden Başbakan çıkmasın?

 

Ben bu yaşıma kadar kimsenin adamı olmadım. Kimsenin telkiniyle de yazı yazmam ve yazmadım.

 

Ama bu yazımı partideki bir büyüğüm ve sevdiğim eski bir il başkanımla yaptığım telefon görüşmesi sonucunda; “Mustafam, Paksoy ve Öner köşe yazın camiada yanlış yorumlandı ve yorumlanmakta” sözleri üzerine yazma gereği duydum.

 

Şimdi ben bu yazıyı yazmakla eski İl Başkanımızın adamı mı oldum.

 

Ben içimden ne gelirse doğruları yazmaya çalışan biriyim. Bu yaşıma kadar kimsenin adamı olmadığım gibi bu yaştan sonra da olmam.

 

Allaha şükür bu güne kadar yazdıklarımla ilgili hiç boşluğa düşmedim.

 

MYK üyeliği ile ilgili yazdığım ve belirttiğim hususlar doğru değilse yine bu konuda herkesten özür dilemesini bilirim.

 

Yok ya yazdıklarım doğruysa?

 

O zaman kim veya kimlerin özür dilemesi gerekecek?