Hz. Peygamber (s.a.s.) ve ashabının kahramanlıkları

 

Peygamberimiz âlemlere gönderilen bir rahmet elçisiydi. O’nun bir ünvanı beşîr (müjdeleyici) bir ünvanı da nezîr (uyrıcı) idi. Aynı zamanda O mütecavizlerin kalbine iki aylık yoldan korkusu düşürülen bir cihad eri idi. Ama O’nun saldırganlarla yaptığı savaşlarının bile kendine özgü bir ahlakı vardı.

 

Peygamber (s.a.s.) imizin bir idareci olarak yönettiği savaşlar insanlık tarihi boyunca kayıtlara geçmiş toplumlar arası silahlı çatışmaların arasında en çarpıcı, en ileri ve en “insani” örnekleri oluşturur. O, kendi konuşlandırdığı asker sayısının üç katı, hatta kimi zaman on iki katı ve daha fazla sayıda düşmanla savaşmış ve her zaman fiilen zafer kazanmıştır.

 

On yıl süren siyasal çatışmalardan sonra vefatı anında üç milyon kilometre kareden fazla bir alanda fiili hâkimiyet sağlamış, söz konusu coğrafyanın tümünün fethi ise kendi tarafından ve düşman saflarından en az zayiatla gerçekleştirilmiştir.

 

Peygamberimizin insanlığın kutlu davası için ashab (yol arkadaşları) ıyla birlikte ölümüne savaşırken insan hayatına verdiği değer ve gösterdiği kahramanlıklar, insanlık tarihinde kesinlikle eşsizdir. Biz şimdi bu kahramanlık tablolarından bir kısmını görelim.

 

Hz. Ali (r.a.) anlatıyor: Bedir’de savaş bütün şiddetiyle devam ederken bazen biz Peygamber (s.a.s.) in arkasına sığınıyorduk. Hepimizin en cesuru O idi. Düşman saflarına en yakın yerde O bulunurdu. ( Müsned-i Ahmed bin Hanbel)

 

Huneyn savaşında düşman savleti karşısında, İslam ordusu geri çekilmek zorunda kalmıştı. Fakat Allah’ın Resulü yerinde sebat ettikten başka, hayvanını daima ileri sürmüş, düşman her taraftan O’nu hedef almıştı. Herkes dağılıp kaçtığı halde Hz. Peygamber (s.a.s.) yerinden bir adım gerilemedi.  Berâ (r.a.) ın ifadesine göre, savaş vahşi bir yangın gibi yayıldığı zaman herkes tekrar Resul-i Ekrem (s.a.s.) in etrafına sığındı. Çünkü O’nun yanında durmak en büyük cesaret kaynağıydı.  (Müslim)

 

Bir gün Medine ‘ye düşmanın şehre girdiği haberi yayıldı. Herkes müdafaaya hazırlanırken, Rasulullah (s.a.s.) derhal hareket ederek eğerlenmesini bile beklemeden atının sırtına atlamışlar, şehrin istilaya uğradığı söylenen kısmına koşmuşlardı. Allah’ın Resulü her tarafı teftiş ettikten sonra geri dönerek herkesi teskin ile korkanların korkusunu gidermişti. (Buhari, İbni Hanbel)

 

Kureyş’in boykotu sırasında en şiddetli direnci O göstermiş, dostlarını işkence ve ölüm korkusundan Habeşistan’a gönderip Mekke’de bunlara tek başına sabretmiş, her türlü saldırıya göğüs germişti.

 

Peygamberimiz (s.a.s.) in şecaat ile birlikte “Necdet” sıfatı vardı. Necdet; korku ve dehşet yerlerinde, olağanüstü haller karşısında sabır ve sebat göstermek, korkuya düşüp uygunsuz iş yapmamaktır.

 

Mekke’de müşrikler O’nun evini kuşatmışlar, içeriden çıkar çıkmaz, canına kıymak için kılıçlarını sıyırmışlardı. O hiç korkuya kapılmadan, kapısını açmış müşriklerin başlarına toprak saçmış ve “Yasin Suresi”nin ilk ayetlerini okuyarak aralarından çıkıp gitmişti.

 

Resulullah (s.a.s.) Efendimiz Bedir, Uhud, Hendek, Hayber savaşlarında ve diğer seferlerde en kritik anlarda Allah’ın yardımı ve ashabının fedakârlıklarıyla büyük kahramanlıklar göstererek başarılmazı başarmışlar, hiçbir yılgınlık ve bitkinlik göstermemişlerdi.

 

Biz şimdi onun seçkin sahabilerinin bir kısmının eşsiz kahramanlıklarından birkaç tabloya göz atalım:

 

Bedir savaşında Allah’ın Resulüne bir gölgelik yapılmış ( bir karargâh kurulmuş) tu. Müşriklerden kendisine bir tehlike gelmemesi için Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Peygamberi beklemiş, kılıcını çekip, Resulullahın başında nöbet tutmuş, kimse ona saldıramadığı gibi, Hz. Ebu Bekir (r.a.) saldıranları da haklamıştır. Çünkü O, insanların en kahramanlarındandı. (Bezzar Hz. Ali’den, Mecmeu’z-Zevaid)

 

Medine’ye hicret esnasında herkes gizlice Mekke’yi terk ettiği halde, Hz. Ömer silahlarını kuşanıp Kabeyi tavaf ettikten sonra  orada bulunan müşriklerin yanına yaklaştı ve: “Kahrolasıcalar! Kim annesini mahzun, çocuğunu yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa, şu vadiye benim peşimden gelsin…” diye meydan okudu. Gündüz vakti aşikare hicret etti. Kimse onun peşinden gidemedi. ( İbni Asâkir, Hayatü’s-Sahabe)

 

Peygamberimiz (s.a.s.) ve ashabı “umre için” yola çıkıp müşriklerin keşif kollarına yakalanmadan, Mekke’ye o günde on yedi kilometre mesafede bulunan Hudeybiye Kuyusu başına ulaşıp burada konakladığında, müşriklerin ne pahasına olursa olsun Müslümanları Mekke’ye sokmama kararında oldukları haberini alınca, Hz. Peygamber savaşmak amacıyla değil, Kabeyi ziyaret için geldiklerini, şayet engel olan olursa savaşacaklarını söyledi. Ve bu hususta Hz. Peygamberle Kureyş arasında karşılıklı elçiler gidip geldi. Peygamberimiz geliş amaçlarını Kureyş Müşriklerine iletmek üzere elçi olarak sonu ölümle bitebilecek olan çetin bir göreve Hz. Osman (r.a.) ı gönderdi ve O da bu görevi tereddütsüz kabul etti. (Taberi, İbni Hişam)

 

Hz. Ali (r.a.) nin bir çok muharebelerde gösterdiği eşsiz kahramanlıklar; Uhud’daki mübarezedeki Velid ibn-i Utbe, Hendek savaşında Amr bin Abdud, Hayber gazasında Merhab gibi düşmanın ileri gelen cengaverlerini birer hamlede yere sermesi dillere destan olmuş; Halid bin Velid, Hz. Talha, Hz. Nesibe Hatun, Sa’d bin Ebi Vakkas, Zübeyr ibn Avam, Hanzala, Ebu Dûcâne, Hz. Hamza, Abdullah bin Mes’ud ve daha adını sayamayacağımız bir çok sahabi, tarihlere mal olmuş eşsiz kahramanlık örnekleri göstermişlerdir.