Bugün benim doğum günüm. Meslekte de 50. yılım.

 

 Eskiler, çocuklarının doğum gününü net bilmezler. İzah ederken, “Galiba bağ bozumu zamanı idi…” derler, “Sanıyorum Maraş’ın kurtuluş bayramından bir hafta önceydi…” tahminini ileri sürerler, ya da “Valla kar-kış kıyamet. Ahırdağı’nda kar vardı. Yollar kapandıydı, bizim oğlan dünyaya geldi” sözlerini sık duyarız.

 

Tahmine dayalı, belki de söylediği tahmini takvimle alakası olmayan, muhtemelen de doğumdan aylar, belki de seneler önce ya da sonra nüfus müdürlüğüne yazdırılan tarih, bizim doğum günümüz olarak kabul edilirken, biz de endişe etmiyor değiliz. “Acaba gerçekten 15 Ocak’ta mı doğdum!”

 

Çünkü eskiden insanlar ihmalkârdı. Örneğin ben, benden bir yıl sonra doğmuş kardeşimle ikiz yazılmışım. Doğumdan hemen sonra nüfus müdürlüğüne gidip, nüfus cüzdanı çıkartmak onlara zül gelirdi. Hele bir de uzaklarda oturuyorlarsa, yol yordama da bilmiyorlarsa, beldelerde köylerde ise ikametleri, kim gidecek, kim nüfus cüzdanı çıkartacaktı. O nedenle diyorum ki, belki biz de dâhil, yaşı 50 veya 60’ı geçenlerin nüfus cüzdanlarındaki doğum tarihi, gerçeği yansıtmıyor olabilir. Örneğin benimki… Nüfus cüzdanında 1951 doğumluyum, ancak gerçeği 1945… Yine de bu tarih, bu takvim, bu yaş, aile içerisinde tartışma konusu olmuştur, daha olacaktır da…

 

Ta ki mezara kadar…

 

Neyse…

 

Bugün benim doğum günüm. Zaten face’de dostlara sağ olsun, doğum günümüzü erken kutlayanlar olmuş.

 

Hepsine, herkese, hepinize teşekkür ediyorum. Rabbim nice sağlıklı günler göstersin cümlemize!

 

*

 

Ve meslekte 50 yıl… Ticaret lisesine başladığımda, sık sık uğradığım eski adı Engizek, sonraki adı Memleket, benim ilk adresimdi. Meraklıydım. Nasıl gazete çıkartılıyordu, neler haber yapılıyordu, kimler çalışıyordu, hep ilgi alanımdaydı. Bir gün rahmetli Nadire ablam, (Tolun) matbaacı Cemil ustaya sormuş, ”kim bu kara oğlan, gelip gidiyor?” diye…

 

Cemil usta da, ticaret lisesinde öğrenci olduğumu, okumaya, yazmaya meraklı biri olduğumu söyleyince, bir gün odasına çağırdı, gazete dağıtmamı istedi. Nur içinde yazsın, rahmetli Nadire ablam, “Madem bu işi seviyorsun, önce gazete dağıtmayı öğreneceksin!” demişti.

 

Sonra,  raflardan o kurşun harfleri alıp haberi yazmayı öğrettiler. Zehirlenmelere karşı yoğurt yiyerek. Fırsata buldukça uğruyor, “yazıyor, yazıyor, Memlekete gazetesi yazıyor…” diye Uzunoluk’tan aşağı bağırarak iner, o gün manşette hangi haber varsa, onu çağırarak satmaya çalışırdım.

 

Bir ara Maraş Postası isimli gazeteyi çıkartan, merhum Ali Kiper abimin bürosuna takıldım. Büro dediysem, bit pazarı içinde, mağara gibi bir yerdi. Yine gazete dağıttım, yine bağırdım. Ufak tefek şiirler girdi gazeteye. Amatörce yazılmış. Tabi çoğu aşk şiiri…

 

*

 

Günler, haftalar, aylar ve yıllar derken, yine soluğu Memleket Gazetesinde aldım. Günde kaç adet basılırdı bilmiyorum ama, tiraj azdı. Valinin, belediye başkanının ve Maraş’ın resmi vardı, olurdu sadece ve hep aynı resimler kullanılırdı.

 

Burada zamanla güçlü kalem Haydar Okur, rahmetli Osman Sayın, bugün Konya’da ikamet eden sevgili Muzaffer Kırmacı ile tanıştık. Ve şiirleri aşıp küçük haberler yapmaya, köşe yazıları yazmaya başladık. Düşünün, köşe yazımın resmi olan klişe, Adana’dan 3,5 ayda zar-zor gelebildi.

 

Haber ve yazılarımdan ötürü mahkemelik de oldum. Merhum Nadire ablamla mahkeme salonlarında bile ifade verdik vakti zamanında. Sonra beni, sanıyorum 1974 yılıydı, dönemin siyaset adamı sağlıklı ömürler dilediğim Süleyman Demirel ile röportaja yolladı. Yani ilk röportajım sayın Demirel ile olmuştu.

 

Sonra merhum Şeref Turhan abimizin gazetesi Işık’ta yazdım. Bunu,  yine şehrimizde çıkan günlük gazeteler takip etti. Sanıyorum bu şehirde yayın hayatını sürdüren yazmadığım gazete kalmadı.

 

Hepsiyle, tüm çalışanları ile ortak anılarımız var.

 

*

 

Seneler sonra, birde baktık ki tam 50 yıl geçmiş. 10 yıl önce de günlük yayınlanan MANŞET Gazetesini çıkarttım. Önce haftalık, sonra günlük, derken kendi gazetem.

 

Aşımı, işimi seviyorum. 70 yaşıma gelmiş, mesleğe 50 yılımı vermiş olsam da, Rab’bimden herkese uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum.

 

Ve kendi kendime diyorum ki, İyi ki doğdun Mehmet Fiskeci…