Plansız kentleşme ve yükseklik yarışına kendimizi o kadar çok kaptırıyoruz ki! Binalar yükseldikçe itibarımızın da yükseldiğini zannediyoruz. Apartmanları itibar meselesi yaptığımız için binaları yükselttikçe yükseltiyoruz. Hayat felsefemiz yüksekten bakmak olmuş. Herkese ve her yere yüksekten bakıyoruz. Adına da manzara diyoruz. Kendimizi kandırdığımızın farkına varmadan… Ya da büyüklenmenin kötü bir şey olduğunu bildiğimizden, utandığımızdan…

 

Yüksek yapılaşma ve apartmanlaşma o kadar fazla ki, eski alçak ve küçük evleri de yıkıp yerine yeni ve yüksek evler, binalar yaptırıyoruz. Çocukken yukarıya doğru baktığımızda devasa gözüken Minarelerimize artık tepeden bakıyoruz. Öyle ki, eskiden yerleşim yerlerine baktığımızda evlere göre çok uzun ve yüksek gözüken minareler bile, artık gözükmüyor. Hani şehirlerimizin ve köylerimizin İslam olduğunu gösteren camii ve minareler, artık şehirlerimizde gözükmüyor.

 

Şehir merkezlerine baktığımızda ilk önce göze çarpan bu mübarek yapıları artık göremiyoruz. Bu eserleri görebilmek için yukarıdan kuşbakışı bakmamız gerekiyor. Her tarafı saran yüksek binalar minareleri ve camileri kapatmış adeta gizliyor.

 

Tıpkı Mekke de olduğu gibi… Biliyorsunuz Allah’ın evi Kâbe’nin etrafına dikilen gökdelenler ve Kâbe’yi saran o devasa binalarla sarılı. İşin garibi Mekke’ye gittiklerinde bu acı durumdan şikâyet eden zatı muhteremler, yüksek binasının penceresinden aşağıdaki camiye bakarak, Arapların yaptığı bu ayıbı eleştiriyor.

 

Bizler burada, Arabistanlı Müslümanlar orada, bu mübarek yapıların etrafını saran yüksek binalarla kendi evimizden veya odamızdan Allah’ın evine tepeden bakmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hacca gittiğimizde d,e Allah’ın evi Kâbe’ye tepeden bakmanın mutluluğunu ise geldiğimizde eşe dosta anlatıp duruyoruz. Hicap duymamız gereken yerde, mutlu oluyoruz.

Ancak son zamanlarda duyduğumuz hicaplardan mıdır? Yoksa yaptığımız hatayı anlamış olmaktan mı, bilmiyorum ama bizlere bir haller oldu. Apartmanlardan gözükmeyen camiler yerine her yerden gözüken camiler yapmaya başladık.

 

Bu her yerden gözüken camiler, Allah’ın evine yapılan saygısızlığın farkına varılmasından mıdır? Yoksa camilerin apartmanlar arasında gözükmediğinin farkına varışımızdan mı veya yapılanlardan özür dilemek amacıyla mı, bilemiyorum.

 

Artık camilerimizi yüksek yüksek tepelere yapmaya başladık. Çünkü diğer camiler gözükmüyor, şehrin içinde kayboluyor, tıpkı komşuluğumuz ve müstakil evlerimiz gibi…

 

Yüksek yerlere diktiğimiz camilerimiz ile özürlerimizi kapatmaya çalışıyoruz. Ancak sadece kendi çıkarlarımızı ön planda tuttuğumuz ve başka şeyleri dikkate almadığımız sürece daha çok yanlışlar yapacağız. Telafisi olmayan yanlışlar…

 

Değerlerimizi koruyalım, her şeyi çıkarlarımız ve maddiyatımız olarak görmeyelim. Uzaktan bakıldığında çeşit çeşit minare ve camilerin olduğu bir şehir mi istersiniz, yoksa birbiriyle yarışan birbirinin balkonundan başka manzarası olmayan ve Allah’ın evlerine tepeden bakan binalar mı?

 

Tercih de sonuçlarına katlanmak da bizlere düşüyor. Artık medeniyet ve sanatı estetiği düşünerek mimari projeler ve eserler yapma zamanı gelmedi mi? Yoksa ilerde pişman olduğumuzda iş işten çoktan geçmiş olacak.

 

Yüksek binaların olmadığı müstakil evlerin ve gözüken camilerimizin olduğu şehirlerde yaşamak dileğiyle…