İnsanların birbirini kandırdığı ve yükselmek için her türlü hilenin mubah olduğu şu günümüzde doğruluğa ve doğru insanlara çok ihtiyacımız var. Eskiler her zaman anlatır büyük ve doğru insanları. Şu an o kadar çok konuşuyoruz ve ön plana çıkarıyoruz ki, bu da bize onların eksikliğini gösteriyor.

 

Günümüz insanı tüketim canavarı olduktan sonra, ihtiyaçları onu esir etmiş ve ihtiyaçlarının peşinden koşup duruyor. İhtiyaçları arttıkça gelirinin yetmediğini düşünüyor ve bu nedenle gelirini arttırmaya odaklanıyor. Geliri arttıkça önemli biri olacağını düşünüyor. Değerli olmayı değil, önemli olmayı seçiyor. Önemli olmak için de elinden geleni yapıyor. Değerleri altüst ediyor, değerleri değil parayı seçiyor. Hiç kimse yaptığı işi beğenmiyor ve herkes kendini en üst makamlarda görüyor. Kime sorsan başbakan olacak kabiliyette ve ülkenin tüm sorunlarını beş dakikada çözebilecek yegâne insan.

 

Tüketim toplumu olduğumuzdan mıdır, yoksa yükselme hırsımızdan mı, maddiyata bağlanıp manevi değerleri yok saymaya başladık. Her şeyi zengin olmak, malımıza biraz daha mal katmak yarışına girdik. Bir giydiğimizi bir daha giymeyecek dereceye geldik. Böyle olunca harcamalarımıza esir olduk. Bize ait ve bizi biz yapan değerlerden uzaklaşıp kapitalizmin kucağına attık.

 

İlim, bilim ve gelişme konusunda Avrupa’yı geçemeyiz ama değerler konusunda onlardan çok ilerdeydik, fakat bu konuda da hızla durumu eşitlemeye başladık. Tüketim konusunda onlardan geri kalır yanımız kalmadı.

 

Evlenmelerde bile ilk olarak erkeğin nerede çalıştığını ve ne kadar para aldığını soruyoruz. Çünkü çocukların mutluluğunu aldıkları maaşa bağlıyoruz. Ne kadar çok alırsa, o kadar çok mutlu olacağına inanıyoruz. İnsanlara değer vermekten çok değer biçmeye başladık. Ve bu insanlara bu değerlerine göre davrandık. Kişilerin kılığı kıyafeti, mesleği önceliğimiz haline geldi.

 

Önde siyasiler, ardında yüzlerce insan, geziyorlar ama siyasiler o görevlerini bırakınca ardında iki kişi bile kalmıyor. Güç arttıkça insanların çekim gücü de arttığından ardındaki insan sayısı da katlanıyor.

 

Vaktiyle Adıyaman’da yaşayan bir azap varmış. Adı Mehmet’miş, ama ona Üryan Mehmet derlermiş. Çok saf, dürüst ve işini en iyi şekilde yapan bir kişiymiş. Hayvanları çok sever ve onlara çok iyi bakarmış. Üryan denmesinin sebebi hayvanları ahıra sokmadan önce, soyunup ahırda yerde yuvarlanıp dururmuş. Yuvarlanma sırasında vücuduna batan taşları tespit edip onları hayvanlarına batmasın diye atarmış. Onu böyle çıplak gördükleri için Üryan lakabını takmışlar. İşini aksatmaz ve en iyi şekilde yaparmış. Hiç haksızlık yapmaz ve emanete ihanet etmezmiş. Fazlasını kazansa da hakkından başkasını almazmış. Paraya değil insana ve insanlığa önem verirmiş.

 

Ağanın hacca gittiği bir dönemde ağanın hanımı içli köfte yapmış ve Ağa burada olsaydı da bundan yeseydi, çünkü o bunu çok seviyor, demiş. Mehmet; Hanımım bir tabak ver de ben soğumadan hemen ağaya götüreyim demiş. Hanım ağa Mehmet’in doymadığını ve utancından isteyemediğini zannetmiş ve Mehmet’e çaktırmadan bir tabak hazırlayıp al bunu ağaya ver de yesin, demiş.

 

Ağa hacda Mehmet’i ve elinde sıcacık içli köfteyi görünce şok olmuş. Anlamış işin sırrını ve bir şey demeden köfteleri yemiş. Mehmet boş tabağı hanımına teslim etmiş ve ağanında çok beğendiğini söylemiş. Hanım ağa içinden gülmüş ve helali hoş ve afiyet olsun demiş. Ağa hacdan döndüğünde gelenlere ilk olarak Mehmet’i göstermiş ve asıl hacı da veli de odur, gidin onun elini öpün demiş ve ona yönlendirmiş. Rivayete göre o sır anlaşılınca da ömrü sona ermiş. Ona bir türbe yapıp, oraya defnetmişler.

 

Mehmet o sırada belki de en alt tabakadaydı. Kendisi ünlü olmaya çalışmadı, değerlere önem vererek değerli ve ünlü oldu. Kendisinin önündeki ve üstündeki tüm insanları aşarak günümüze kadar geldi.

 

Sadece karın tokluğuna çalışıyordu ve hiçbir zaman da fazlasını istemedi. Mesleğini küçümsemedi işini en samimi ve dürüst şekilde yaparak en üst mertebeye ulaştı.

 

Bize güzelliğin ve kalitenin iş ya da makamda değil özümüzde olduğunu hatırlattı. Dünya malına yapıştıkça kalbimize soktukça, yükle birlikte alçaldığımızı, ama dünya malını kalbine sokmayanların da hafifleyip yükseldiğini gösterdi.