Cumhurbaşkanı Recep Tayyip  Erdoğan, Ordu Valisi Seddar Yavuz'un 23 Haziran seçiminin ardından havalimanında  yaşanan olayı yargıya taşıma kararlılığında olduğunu belirterek, "(İmamoğlu  seçilirse) Belli bir süreyi aşan cezayı alması halinde bu düşecektir, o süreyi  aşmazsa zaten görevine de devam eder." dedi. 

Erdoğan, Vahdettin Köşkü'nde Ahmet Hakan, Işıl Açıkkar ve Salih  Nayman'ın moderatörlüğünde düzenlenen sosyal medya ve televizyon ortak yayınında  gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

31 Mart seçimine ilişkin soru üzerine Erdoğan, itirazlar neticesinde  29 binden 13 bine düşen bir neticenin söz konusu olduğunu, bu durumun ister  istemez kendilerini itiraza sevk ettiğini, bu itirazlar neticesinde de YSK'nin  seçimin yenilenmesi kararını aldığını hatırlattı.

Tüm sandıklara yönelik sayım talepleri yerine gelmiş olsaydı, bugün  belki de bu seçimin olmayacağını ifade eden Erdoğan, itirazlar neticesinde 16 bin  gibi bir farkın ortaya çıktığını, burada ciddi bir suistimalin olduğunu söyledi.

YSK'nin kararını vermesinin ardından 23 Haziran'da seçime gidileceğini  belirten Erdoğan, geriye kalan iki günde pazar gününe hazırlıkları yapacaklarını  ifade ederek, bu hazırlıkların İstanbul seçimi için hayırlara vesile olmasını  dile getirdi.

Burada "Acaba Batı, bununla niye bu kadar ilgileniyor?" konusunun  düşündürücü olduğunu ifade eden Erdoğan, "Bugün, yabancı basınla bir toplantım  oldu. Bazı basın mensupları İstanbul seçimlerini sordu. İlgilenmeleri tabii  manidar. 31 Mart seçimlerinde çok çok ciddi saldırılar da oldu. Hele hele Yunan  basını bu işin üzerine çok farklı gitti." diye konuştu.

YSK'nin kararını verdiğini, ona da en büyük saldırıyı ana muhalefetin  yaptığını anlatan Erdoğan, "YSK üyelerine önce çok güveniyorlardı. Daha sonra  çete olarak nitelemeye başladılar. Pazar günü seçime gidiyoruz. Netice ne çıkarsa  ona hep birlikte başımız, gözümüz üstüne diyeceğiz ve geleceğe yöneleceğiz."  değerlendirmesinde bulundu.

"Valimiz bu işi yargıya taşıma kararlılığında"

Ordu Havalimanı'nda yaşanan olayın hatırlatılmasının ardından  yöneltilen "Sandık ve milli iradeyle var olmuş bir siyasi lidersiniz. Burada  sanki seçilse bile başkanlık verilmeyecek gibi bir algıdan söz ediliyor. Bu algı  doğru bir algı mıdır? Bu konuda yaklaşımınız nedir?" sorusu üzerine Erdoğan, şu  yanıtı verdi:

"Burada hukuki durum ne ise bu küfrün karşılığı ne ise bununla ilgili  olarak Sayın Valimiz kendisine yapılan küfürle ilgili olarak, bu işi savcılığa,  yargıya taşıma kararlılığında. Sağ olsun burada seçimin ardından bu savcılık  müracaatını yapma ferasetini de gösterdi. Burada kararı kim verecek? Yargı  verecek. Yargı bu konuyla ilgili olarak, yani bu ülkenin valisine 'it' demenin ne  olduğunun yasal olarak kararını verecek merci odur. Burada zaten yasalarımızda  bir ilin valisine, yöneticisine bu tür küfürlerin karşılığı oralarda belli. Kaç  yıldan kaç yıla, bu belli.

Ben burada büyük bir ispat yapacağım. Ben İstanbul'un büyükşehir  belediye başkanıydım değil mi? Bu daha belediye başkanı seçilmeden böyle bir şey  yaptı. Ben İstanbul'un büyükşehir belediye başkanıyken okuduğum bir şiir  sebebiyle mahkum oldum. Bu mahkumiyetimle benim elimden belediye başkanlığımı  aldılar mı? Aldılar. Bu ise henüz belediye başkanı olmadan, bir ilin valisine  küfrediyor. Ben küfretmedim. Devletin resmi yayın organlarında yer alan bir şiiri  okudum ve bundan mahkumiyet aldım 10 ay. 4 ay 10 gün yattım. Ama elimden neyi  aldılar? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını aldılar."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, cezaevine girmeden bir süre önce Ahmet Hakan  ile Feshane'de bir program yaptığını ve Hakan'ın kendisine "Sizin yerinize  gelecek olana kefil misiniz?" sorusunu yönelttiğini anlattı. Erdoğan, bu soruya  "Siyasette babam bile olsa, kefil olmam. Ama ekonomik olarak gücüm neye yeterse o  kadarına kefil olurum." dediğini aktardı.

"Belli süreyi aşan bir cezayı alması halinde düşecektir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Vali demek ne demek? Cumhurbaşkanının o ildeki vekili demektir. Siz,  bir valiye 'it' derseniz, kusura bakmayın bunu kimse yemez. Ben de bir  Cumhurbaşkanı olarak valime sahip çıkmak durumundayım. Onu yedirtmem.  Polislerimize aynen orada yanındaki bir başkası 'şerefsizler' diye hitap ediyor.  Bu polisler kim? Yarın eğer sen buranın başına geçecek olursan bunlar senin  koruman olacak. Sen bu korumalarına 'şerefsiz' dedirtiyorsun.

Bunların en iyi bildiği iki şey var. Algı operasyonu yapmak ve  mağduriyet maskesi giymektir. Devletin valisine hakaret edeceksin, polisin  üzerine yürüyüp küfür edeceksin. Sonra mağdur edebiyatı yapacaksın, böyle bir şey  olmaz. Bu, hukuk içinde olacak olan bir şey. Benim orada zaten yapamaz dediğim  bir şey yok. Yargı böyle bir şeyi verdiği takdirde, vermesi halinde zaten bu  düşer. Hele hele bir konu var ki o da şudur, özellikle bu tür yargı süreci içinde  belli bir süreyi aşan bir cezayı alması halinde bu düşecektir. O süreyi aşmazsa  zaten görevine devam eder."

"Benim nasıl düştüyse, onun da belediye başkanlığı düşer"

Bu sürecin, seçildikten sonra valinin savcılığa müracaatı ile  başlayacak olan bir süreç olduğunu aktaran Erdoğan, şunları kaydetti: 

"Bu da görevi ihmal değil, görevi kötüye kullanmaktır. Göreve gelmeden  bu işi yapması suretiyle o cezayı aldığı anda bir defa bu benim kanaatimdir,  yargı da bu kararı verirse, belediye başkanlığım benim nasıl düştüyse, onun da  belediye başkanlığı düşer. Ben yaşadım çünkü. Ben yaşadığımı söylüyorum. Bana bu  cezayı verdiler. Şiir okuduğum için verdiler. Belediye başkanlığım 4 yıl 6 ay  gibi bir süre geçmişti, düştü. Benden sonra seçim yapıldı mecliste, bir başka  arkadaşımız başkan seçildi. Onunla süre tamamlandı."Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ordu Havalimanı'nda valiye yapılanların görsel  ve yazılı kayıtlarını gördüklerini anlatarak, "Halk şunu da söylüyor; 'Bir  Cumhurbaşkanı olarak siz, valinizin izzetini korumayacak mısınız, valinize sahip  çıkmayacak mısınız, valinizi böyle ortada bırakacak mısınız?' Bırakamayız. Ona da  sahip çıkmak bizim öncelikli görevlerimiz arasındadır." dedi.

"'Erdoğan'ın akıbeti de Mursi gibi olacak' dediler"

"Sisi mi Binali Yıldırım mı? dediniz. Ne demek istiyorsunuz Sisi mi  Binali Yıldırım mı derken?" sorusuna karşılık Erdoğan, şunları söyledi:

"Mursi, içeri alındıktan kısa bir süre sonra CHP'nin trolleri benimle  ilgili şu başlıkları atmaya başladılar; 'Erdoğan'ın akıbeti de Mursi gibi olacak'  dediler. Bu sürekli olarak devam etti. Şimdi de yine aynı şekilde Mursi, adeta  orada 20-25 dakika çırpınırken en ufak bir müdahale olmadığı halde, yine bu  troller devreye girdiler, 'Erdoğan'ın akıbeti de aynen Mursi gibi olacak'  dediler.

Şu anda benim pazar günü ile alakalı şeyim, bir zihniyet çatışmasında  bir tarafta Sisi taraftarları var zihniyet olarak ki bunlar Erdoğan'ı oraya  oturtuyorlar. Bir tarafta Binali Bey'in durumu var. Binali Bey'in durumu da benim  bir belediye başkanı adayım olarak bizler de Mursi zihniyetini bunların  anlayışına göre temsil etmiş oluyoruz."

Böyle bir anlayışla pazar günü seçime gidildiğini ifade eden Erdoğan,  "31 Mart seçiminde nasıl bir benzetme yapıldı, Yunan gazeteleri nasıl devreye  girdiler? Tüm bunlar zihniyet çatışmasının ortaya çıkışıdır. Yoksa bir kişinin,  bir kişi olarak benzemesi değil, zihniyet olarak benzemesidir. Bu zihniyet  benzetmelerini yapmak suretiyle, siyaseti veya siyasi düşüncelerimizi  güçlendirmek durumundayız. Bu incelikleri ciddi manada ayrıştıralım ki işi bir  yere vardıralım. Çünkü işin neticesi buraya gelecektir." dedi.

Bugün Batı basınının, kendisine saldırdığını ifade eden Erdoğan, "Bir  zihniyet meselesinden dolayı saldırıyor. Hele hele Alman medyasının sürekli  olarak saldırılarının arkasında bakıyorsunuz FETÖ, PKK, DHKP/C var. Bütün bunlar  ciddi manada neyin nereye oturduğunu göstermesi bakımından çok manidardır.

Yayında objektif bir yönetim anlayışının olmadığını söyleyen Erdoğan,  "Dakikalardan, soru soruş şekillerine varıncaya kadar, ciddi bir tarafgirlik söz  konusuydu ve bu tarafgirlikle kalmayıp bir de tabii sonradan o soru soruş  şekillerinde bile bazı tarafgirlikler çok somut  ortaya çıkıyordu." dedi.

Erdoğan, söz konusu yayında moderatörün CHP adayına "Başkan", Binali  Yıldırım'a ise "başkan adayı" diye hitap ettiğini ifade ederek, "Bu çok çok  önemliydi. Canlı yayın boyunca iki adayın konuşma süresinde eşitsizlik göze  çarptı. O da çok önemliydi. İki adayın konuşma süresine baktığımız zaman güya çok  dikkatli takip edilmesine veya 'buna ben çok dikkat edeceğim ve her iki adaya da  bu noktada dikkatli süreleri kontrol edeceğim' demesine rağmen bunlara dikkat  edilmemiştir. Eşit süre verilmedi. Mesela Sayın Yıldırım'a bütün bu süre içinde 4  dakikada az süre tanımıştır. Bunların hepsini dakika dakika bizler masaya  yatırdık. Çok daha ilginç bir şey, Sayın Yıldırım'ın sözleri zaman zaman kesilmiş  ama rakibinin ise böyle bir sıkıntısı olmamıştır. Burada da yaptığımız tespitler  de şu, burada rakamları göstererek özellikle 10 kez CHP adayının müdahaleye  uğradığını görüyoruz ama Yıldırım'ın 26 kez sözü kesildi. Halbuki bir moderatör  olduğunda konuşmacılar, konuşması ne kadar fazla kesilirse o da oradaki iradesini  veya sunumunu o değerini kaybeder ve o akış ortadan kalkar. Burada da bunu  maalesef yaşadık ve gördük." değerlendirmesini yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, programdan 3 gün önce bir otelde moderatörün  CHP adayıyla  görüştüğünü anlatarak, şöyle devam etti:

"Birisi diyor ki, '5 dakika, 10 dakika görüştük', öbürü '15 dakika  filan' sonunda iş ortaya çıktı, 45 dakika bunların orada  görüşmesi var.  45  dakika orada görüşürken de bütün doneler, ne tür sorular  sorulacak ki bu tamamen  bir soru çalma sanatıdır. Bu, tamamen FETÖ'cülerin işidir. Çok ilginçtir,  moderatör soruyu soruyor, sorduktan sonra da oradan, o başlıklara göre o karton  çıkarılıyor o gösteriliyor. Bu denli bir hırsızlık olur mu?  Böyle de 'çok doğru,  çok adil bir moderatörlük yaptım' nasıl diyeceksin? Bunlar dersi 45 dakika  çalıştılar, soruları vesaire hepsi. O kutucukların da hepsinin biz resimlerini  aldık ve orada bu resimler nasıl çekildi, nasıl bunlar önceden hazırlandı...   Çünkü soru soruluyor ve soru sorulduğu anda hemen bu çıkıyor ve cevabını da ona  göre veriyor. Şimdi bu adil bir tartışma olamaz. Nitekim adil olmaktan çıktı.  Tabii bu hem siyasi, hem ahlaki değerlere ters bir tartışma halini aldı. Ben  mesela Sayın Dündar'la Baykal döneminde bizim bir tartışmamız olmuştu ve biz o  tartışmamız da CHP adına Sayın Tan'la görüşmüştü, Uğur Dündar'la benim adıma Ömer  Çelik Bey görüşme yaptı. Ve her ikisiyle de görüşmeler yaptı, konuştular  vesaire... Ondan sonra biz programa çıktık ve hakikaten çok da güzel bir tartışma  oldu. Daha sonra değerlendirmeler noktasında da gayet güzel değerlendirmeler  yapıldı. Ama hiç buna benzer olumsuz şey de o zaman olmadı."

"Bir moderatörün ne soracağı belli olabilir mi? Sürpriz bir soruyla  moderatör karşınıza çıkabilir. Sürpriz soruyla karşımıza çıkınca ne  yapacaksınız?" diyen Erdoğan, "Şimdi nedir? Bu, bir moderatör olarak kendini  bitirmiştir. Bundan sonra kalkıp da bu tür şeyler de...  Mesela bana da soruldu  'Ne yapalım' diye ben farklı isimler vermiştim ama bu isimler adaylar tarafından  herhalde makul karşılanmadı ve iş bu noktaya geldi. Şimdi tabii öyle veya böyle o  akşamki tartışmanın da hasılasını pazar günü sandıklarda göreceğiz. İster  buralarda hırsızlıklar, şunlar bunlar olsun. Öyle veya böyle bu netice kendini  çok açık net zaten gösterecek." diye konuştu.

"Girmeyişimin sebebi bu tür endişeler"

Gazeteci Uğur Dündar'la yaptıkları görüşmeden bu yana böyle bir şeye  hiçbir zaman girmediğini anlatan Erdoğan, "Neden girmediniz?" sorusu üzerine  şöyle devam etti:

"Girmeyişimin sebebi bu tür endişeler. Çünkü her şeyde maalesef bir  sıkıntı, bir bozukluk var. Artık ideolojik yaklaşımlar bu tür tartışmaları  bozuyor. İdeolojik tartışmalardan arındırılmış acaba bir tartışma olabilecek mi?  Yoksa ben o zaman ki daha yeni bu sürecin içerisindeydim. Sayın Baykal benden çok  çok deneyimli, tecrübeli bir lider olmasına rağmen biz onunla o tartışmayı yaptık  ve herhangi bir sıkıntı şu, bu yaşanmadan böyle bir tartışma yaptık. Bugün de,  yarın da artık belli bir deneyime sahip bir lider olarak ben herkesle bu tür  müzakerelere, tartışmalara girerim. Bütün mesele, işte şimdi burada da gördüğümüz  gibi bir moderatör olayındaki neticedir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ortak yayında Binali Bey'in performansını  yeterli bulup bulmadığı sorusunu şöyle yanıtladı:

"Binali Bey'in duruşunda bir olgunluk, derinlik var. Kalkacaksın İDO  genel müdürü olarak yola çıkacaksın, ondan sonra milletvekili olacaksın ve 10-11  yıl Ulaştırma Bakanlığı yapacaksın, öbür taraftan Başbakanlık ardından Meclis  Başkanlığı... Şu anda bu ülkenin 81 vilayetinin her yerinde, yollarından,  altyapısına, üst yapısına varıncaya kadar kadar, havalimanına varıncaya kadar  Binali Bey'in Başbakanlığım döneminde elinin değmediği yer yok."

Ekrem İmamoğlu'nun,  "25 senede İstanbul'da ne yaptınız?"  dediğini  aktaran Erdoğan, "İnsanın gözü arsa artık bunu görecek. Ama gözü var da  görmüyorsa artık buna benim diyeceğim bir şey yok. Sen kalkıp da İstanbul'da  Avrasya Tünelini görmeyecek misin? Marmaray'ı görmeyecek misin? 29 Ekim 2013'ten  bu yana 350 milyon insan geçti. Öbür tarafta Yavuz Sultan Selim Köprüsü,  Osmangazi Köprüsü. Bütün bunlar şu anda İstanbul için bitirilmiş olan yatırımlar.  Kadıköy Söğütlüçeşme'den kalkan şu andaki metrobüsler  Beylikdüzü'nü geçiyor,  oraya kadar ulaşıyor. Bunları yapan yine aynı şekilde AK Parti belediyeciliğidir.  Hepsinden öte şu anda dünyanın neredeyse ilk üçü içerisinde yer alan bir   İstanbul Havalimanı'nı yine Binali Bey'in Ulaştırma Bakanlığı döneminde biz  başlattık. Almanya'da Berlin Havalimanı 17 yıl oldu, hala bitirilemedi. Ama  bizimki 5 yılda bitti ve şu anda bazı eksikler var, bu eksikler de bittiği andan  itibaren bizim havalimanımız belki de dünyanın bir numaralı Havalimanı haline  gelecek." diye konuştu.

Binali Yıldırım'ın vaatlerine hiç girmeyeceğini anlatan Erdoğan,  "Çünkü yaptıkları zaten yapacaklarının şu anda teminatı durumunda" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP adayının İstanbul'da ücretsiz ve indirimli  su vaadinin olduğunu anlatarak, "İstanbul'u suya kavuşturan bu fakir. Benim   döneminde Istranca Dağları'nı deldik İstanbul'a suyu getirdik. Öbür taraftan  Melen'den Ömerli'ye suyu getirdik bu da yetmez dedik, boğazın altından boru oraya  yerleştirildi ve Anadolu Yakası'nda sıkıntı olursa Avrupa Yakası'ndan oraya suyu  pompaladık. Avrupa Yakası'ndan olursa Anadolu Yakası'ndan bu tarafa suyu  pompaladık. Bunu da hallettik."  ifadelerini kullandı.

"Şimdi çıkmış israftan bahsediyor"

Haliç'i temizlediklerini ifade eden Erdoğan,  şunları kaydetti:

"Haliç'ten çıkardığımız çamuru Alibeyköy'de bir taş ocağına pompaladık  ve o çamur orada 650 bin metrekarelik bir alanı orada oluşturduk. Şimdi orada  oyun parkı var. Bunları biz o belediye başkanlığımız döneminde yaptık. Şimdi  çıkmış israftan bahsediyor. Bütün bu yatırımlar öyle durup dururken olmadı ki ve  ben 2,5 milyar dolarlık borçla devraldım. 1 milyar 250 milyon dolar borçla  devrettim. Bütün bu dediğim yatırımları da yapmak suretiyle."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Belediye Başkanlığı görevinden  sonra Başbakanlığı döneminde de sürekli İstanbul'daki AK Parti belediyesini de  hiçbir zaman ihmal etmediğini anlatarak, "Ama arkadaşlarımın hepsi de zaten  başarılı bir belediyecilik sergilediler. Bunları görmek lazım. Ama tabii buraları  bilmiyor, görmediği için 'bir şey yok' diyor. Bizim hemen hemen her ilçemizde  muhakkak kültür, kongre merkezleri var. Bunlarda her türlü yarışın içindeyiz."

"Sayıştay, Ekrem İmamoğlu'nun belirttiği şekilde bir raporları  olmadığını açıkladı. Sizden sonraki dönemde bir israf var mı?" şeklindeki soru  üzerine, kendi döneminde 8,5 milyon olan İstanbul'un nüfusunun şu anda 15 milyonu  aştığını söyledi.

1994-1999 arasında maliyetlerle şu an şehrin alt ve üst yapısı için  harcamaların aynı bedelle olamayacağını ifade eden Erdoğan, yatırımın bedel ve  maliyetlerinin, altyapı konusunda yapılacakların da arttığını kaydetti.

Erdoğan, belediye başkanlığını aldığında kentte kavşak, alt geçit  olmadığını, sonrasında bunların yapılmaya başlandığını, kendisi 19-20 tane  yaptıysa, arkasından gelenlerin bu tür düzenlemeleri artırarak devam  ettirdiklerini vurguladı.

Kendi dönemindeki İkarus adlı Macar otobüslerinin çok kötü olduğunu,  millet için daha modern otobüsler alındığını, kendisinden sonra da metrobüs  sisteminin kurulduğunu belirten Erdoğan, hafif metronun kolay olduğunu, diğer  metronun ise hem zaman aldığını hem de maliyetlerinin çok yüksek olduğunu  söyledi.

Erdoğan, İstanbul'da her tür metro yatırımının gerçekleştiğini,  Üsküdar- Çekmeköy arasındaki metronun uzaktan kumandayla gittiğini, bunun da  Marmaray'la bütünleştiğini dile getirerek, yine Kadıköy'den Kartal'a metro  sisteminin kurulduğunu, Mecidiyeköy'den havalimanına kadar yapımının devam  ettiğini anlattı.

"Beni en çok etkileyen çöp, çukur ve çamurdu"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunlar, bunların israf dediği kalemlerle  yapılan yatırımlar... Sayıştay böyle bir tespit yapmadık, dedi. Ama  Beylikdüzü'nde böyle bir tespiti yaptıklarını da yine Sayıştay kendisi açıkladı.  Yani yalan üzerine bu işler bina edilmez. Hele hele belediyecilikte bu tür  yalanlara başvurmanın çok da faydası yok." diye konuştu.

Erdoğan, anlattıklarından İstanbul'a olan aşkının anlaşılması  gerektiğini söyledi.

"6,5 milyon eve doğal gaz girdi"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini en çok etkileyen şeyin çöp, çukur ve  çamur olduğunu, İstanbul gibi bir şehre bunun asla yakışmadığını belirterek,  şehirde çöp dağlarının yükseldiğini, göreve gelmeden önce Ümraniye'deki çöplüğün  patlamasıyla 39 kişinin öldüğünü anımsattı.

Bunun kendisini çok duygulandırdığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam  etti:

"Çöpten İstanbul'u temizlemek benim en önemli idealimdi. O arada  İstanbul'da Habitat 2 toplantısı vardı. Toplantının sonuç bildirgesinin içerisine  dünyanın en temiz şehirlerinden bir tanesi olarak İstanbul girdi. En kirli şehir,  çöp dağlarıyla olan böyle bir şehri en temiz şehir haline çok kısa süre  içerisinde getirdik. Bununla kalmadık. En önemli sorun suydu. Su konusunda da  Veysel Eroğlu İSKİ'nin başında çok başarılı bir performans ortaya koydu. Su  konusunda İstanbul'un sorununu 1-1,5 yıl içerisinde çözmeye başladık. Küvetlerin  içerisinde sular, benzin istasyonu gibi su istasyonlarının kurulduğu bir şehirdi  İstanbul. İstanbul'da hava kirliliği korkunçtu. Hava kirliliğini aşmak için Sözen  döneminde İstanbul'da 50 bin eve doğal gaz gitmişti. Ben görevden ayrıldığımda  İstanbul'da 1 milyon 250 bin eve doğal gazı götürdük. Maske takıyordu İstanbul  halkı, gazeteler maske dağıtıyordu. Şu anda 6,5 milyon eve İstanbul'da doğal gaz  girmiş durumda 1994'ten bu yana. İstanbul'da hava kirliliği diye bir şey artık  kalmadı."

"Ülkemizde sağlam bir belediyecilik anlayışını kazandırdık"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aradan çok uzun bir zaman geçtiği  için insanların bu anlattıklarını hatırlamadığına, birçok kişinin bunları hayal  edemediğine, artık insanların beklentilerinin yükseldiğine ilişkin soru üzerine,  ailelerin İstanbul'un eski hallerini çocuklarına ne kadar anlattıklarını  bilemediğini söyledi.

Gençler için de bunların bir ütopya olduğunu ifade eden Erdoğan,  üniversitelerdeki harcı kaldırdıklarını ancak üniversite gençliğine bunları  söylediğinde önemsemeyeceğini anlattı.

Erdoğan, şu anda üniversite gençliğinin 1994 ve şu anda ülkenin ne  durumda olduğunun değerlendirmesini yapmadığını dile getirerek, "O bir kırılma  noktasıydı aslında. Siyasi hayatta bir dönüm noktası. Ülkemizde sağlam bir  belediyecilik anlayışını kazandırdık ve ondan sonra tırmanış, yarış, rekabet  başladı yerel yönetimlerde." dedi.

Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu'nun vaatleri olduğunu belirten  Erdoğan, "Düşünüyorum, acaba bu vaatler doğru mu? Bunları vadetmekle mi biz  gençliği yanımıza çekeceğiz? Bakıyorsunuz, otobüslerin ücretsiz olması, ücretsiz  internet falan, acaba bunlarla mı belediyeciliği tanımlayacağız? Ben  belediyeciliği bununla tanımlamayı çok çok gerçekçi bulmuyorum." diye konuştu.

Erdoğan, belediyecilik denildiği zaman gençliğin yaşam koşullarının da  düzeltilmesi için çalışmalar yapılabileceğini ifade ederek, Binali Yıldırım'ın  özellikle "yarı istihdam" diye söz ettiği projenin Çin'de de farklı uygulamaları  olduğunu söyledi.

Buna örnek veren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Mesela, yarım gün okuldasınız, yarım günden sonra Samsung firmasına  gidersiniz, çalışırsınız. Size firma karşılığında belli bir bedel öder. Bu hem  stajdır hem de ücreti öyle alırsınız. Türkiye'de teknoparklar oluşturduk,  Teknoparklarla devlet olarak biz bu işi yapmalıyız, yapıyoruz ama belediyeler de  bunu aynı şekilde, diyelim ki İstanbul bu işe müsaittir, her büyükşehir için  konuşamayız. İstanbul için sanayi kuruluşlarında buna benzer yarım gün istihdamla  bunun adımlarını atmakta fayda var. Çalışmadan belli bir parayı ödemek zaten şu  anda yasal değil. Bunlar da gençliğimiz çok farklı bir yere doğru kaydırır diye  düşünüyorum."

Erdoğan, belediyeciliği bütüncül bir şekilde ele alıp, kentsel  dönüşüm, değişim, çevre dostu şehircilik gibi alanlarda bazı adımlar atılmasının  önemini vurguladı.

Otellerdeki doluluk oranının yüzde 100'e ulaştığını, artık İstanbul'a  gelenlerin kentte turizm yatırımı yapmak için yer istediğini belirten Erdoğan,  "Belediyeciliği buralara özellikle kaydırmamız lazım. Belediyecilikte mimaride  çok farklı bir süreci yakalamamız, kentsel dönüşümle beraber yapılaşmayı nasıl  yapacağımızın üzerinde durmamız gerekiyor." diye konuştu.

Erdoğan, anaokulundan itibaren üniversiteye kadar halka dokunacak  somut uygulamaların esas alınması gerektiğini anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "1994 Türkiye'de sadece belediyecilikte değil  siyasette de bir kırılma noktasıdır. Onu başardığımız için bizim 1994 ruhunu  yeniden yakalamamız gerekiyor. O dönemde kurduğumuz gönül köprülerini  sağlamlaştırmamız lazım." ifadesini kullandı.

O yıllarda birlikte yola çıktıkları, birlikte mücadele ettikleri gibi  aynı beraberlik ruhunda yeni bir anlayış ve yeni bir rotayla 2023'ü çizdiklerini  anlatan Erdoğan, "2023'e yeni dönem belediyecilik anlayışımızla yürümemiz lazım."  şeklinde konuştu.

Erdoğan, şehir planlamacılığı, mahalle temelli kentsel dönüşüm, çevre  dostu şehircilik gibi kritik alanlarda mimarinin korunduğu, şehir ruhunun  yaşatıldığı, eski mahalle kültürünün oluşturulduğu anlayışa gidilmesi gerektiğini  kaydetti.

"Bir belediye özgürlük konusunda ne yapabilir?" diyen Erdoğan, bunun  merkezi yönetimin görev sahasında bulunduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Merkezi yönetimler bu işin önünü açarsa burada özgürlük mücadelesi  kazanılır. Bir belediyenin kalkıp da özgürlükle ilgili bir yasal düzenleme yapma  hakkı var mı? Yok ama şu anda Türkiye'de biz, gerek anayasal gerek yasal olarak  özgürlükler konusunda her türlü yasal düzenlemeleri yapmış bir iktidarız. Şunu  söylemeleri lazım, ne var ki orada özgürlük yok? Hangi alanda? Biz göreve geldik,  Türkiye'de benim Kürt kardeşlerim, acaba semtlerinde radyo, televizyon şu ya da  bu, bu tür şeyler kullanabiliyor muydu? Kullanamıyordu. Propagandalarında böyle  bir şey yapabiliyor muydu? Yapamıyordu. Cezaevinde oğlunu ziyarete giden bir Kürt  anne evladıyla Kürtçe konuşamıyordu. Sokaklara vesaire bu tür isimleri  veremiyorlardı. Bizim gelişimizle bütün bunları yapar hale geldiler mi? Geldiler.  Parlamentoda temsilcileri var mıydı? Partilerini kurarak Parlamentoya da girdiler  mi? Girdiler. Parlamentoda ilk üç sırada yerlerini aldılar. Böyle bir konuma  geldiler. Tabii bütün bunlarla beraber, bu özgürlüğü bunlar yasalar içerisinde  gerekli şekilde maalesef kullanmadılar, kullanmıyorlar. Yasa ne müsaade ediyorsa  sen de onu yapacaksın."

"Batı'da ne varsa orada da o olacak"

İmamoğlu'nun özgürlükler noktasında, "Şu özgürlük yok, bunu  getireceğiz" demesi gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Bunların böyle bir şey  söylediği yok. Sen belediyesin, belediyenin bu işlerle ne ilgisi olabilir, ne  alakası olabilir? Kürt kardeşlerimiz şu anda her türlü hakka sahip. Bunun yanında  her kim bir Kürt kardeşimin herhangi bir hakkını gasbetmeye kalkarsa karşısında  Hükümetimizi bulur. Bunun garantisini defalarca verdim. Hala veriyoruz. Şu anda  Güneydoğu'ya bizim vermiş olduğumuz hizmeti on yıllarca, hatta Cumhuriyet tarihi  boyunca vermiş olan bir iktidar yoktur. Bu kadar açık konuşuyorum. Yok. Gidin  şimdi Diyarbakır'a, Diyarbakır'ı tanıyamazsınız. Diyarbakır değişmiştir ve üç  gidiş, üç geliş yollar, gece ışıl ışıl bir Diyarbakır şehri. Mesela Suriçi'ni  mahvetmişlerdi. Her tarafı delik deşik etmişlerdi hendek olaylarında. Kurşunlu  Camisi'ni duman etmişlerdi. Bütün bu hendekler bizim tarafımızdan kapatıldı ve şu  anda Mehmet Özhaseki, o zaman Çevre ve Şehircilik Bakanımdı, buralar tamamen  kapatıldı, Kurşunlu Camii tamamen halledildi ve şehir içi, Suriçi denilen bölge  tamamen elden geçirildi ve bir diğer taraftan da oralarda özellikle piknik  alanları en geniş anlamda yapıldı ve şu anda Diyarbakırlı oralarda kendine  geldi." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, "Batı'da ne varsa orada da o olacak" diyerek bölgeyi  hizmetler götürdüklerini anlattı.

Özellikle bölgede yaşayan vatandaşların bunu çok daha iyi  değerlendireceğine inandığını belirten Erdoğan, "Mesela bir Şırnak, bir  Hakkari'nin bazı ilçeleri aynı şekilde... Düşünün şimdi Hakkari'ye 20 yıl önce  havalimanı yapılacak dense kim inanırdı? Biz Hakkari'ye Selahaddin Eyyubi  Havalimanı'nı yaptık. Ağrı'ya yaptık, Kars'a yaptık, Iğdır'a yaptık. Bütün  buralar şu anda benim Kürt kardeşlerimin yoğun olduğu yerler değil mi? Bütün  buralarda şu anda bu havalimanları var. Burada Kürtler var, burada HDP ağırlıklı  bir parti, dolayısıyla buralara buraya bu tür yatırımları niye yapayım? Biz böyle bir şey demedik ki? Burası bizim vatan topraklarımız dedik, Batı'da ne varsa  buralarda onlar da olacak dedik ve bu yatırımların hepsini yaptık." diye konuştu.

"Bizde etnik milliyetçilik yok"

Türkiye'de kendilerinden önce 6 bin kilometre bölünmüş yol bulunduğunu  kaydeden Erdoğan, şu anda bu rakamı 24 bin kilometreye çıkardıklarını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu bir şeyi gösteriyor, özgürlük noktasında bir defa bizde etnik  milliyetçilik yok. Düşünce özgürlüğü noktasında sıkıntımız yok. İnanç  özgürlüğünde bir sıkıntımız yok. Biz Alevi'si Sünni'si hepsi kendi inancını,  inandığı gibi yaşasın. Kimse etnik bir dayatmanın içerisine girmesin. Kürt'üyle,  Türk'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abaza'sıyla hepsi... Nitekim  Şırnak'ta işte bu seçimlerde orada seçimi kazandık ve inanıyorum ki bu  arkadaşımız da Şırnak'ta çok çok başarılı olacak. Aynı şekilde Şanlıurfa'nın  bakın bütün ilçeleri neredeyse bir tanesi hariç hepsi AK Parti dedi. Bunlar bir  sinyal veriyor.

Bir de tabii şu var, neydi o dediğiniz zaman veya Kürt  vatandaşlarımın, kardeşlerimin yaşadığı yerler dediğiniz zaman hemen 'Diyarbakır'  diyorlar. Şu anda Gaziantep, Güneydoğu değil mi? Şanlıurfa Güneydoğu değil mi?  Buraların açık ara birinci partisi AK Parti. Doğu'ya baktığınız zaman  Kahramanmaraş'tı, Erzurum'du, Malatya'ydı bütün buralara baktığınız zaman  buralarda da AK Parti'nin açık ara önde olduğunu görürsünüz. Böyle bir durum var.  Niye? Kucaklıyoruz. Özgürlük noktasında bizim bir sıkıntımız yok. Çünkü  yaratılanı Yaradandan ötürü sevmeye mecburuz. İnanç özgürlüğü noktasında bir  derdimiz yok. Batı konuşuyor. Gitsin Akdamar Adasına baksın. Oradaki kiliseyi biz  yaptık. Sözde Ermeni soykırımını devamlı bize dayatıyorlar ama orayı biz yaptık.  Aynı şekilde Fener'de Bulgar Kilisesi vardı, Demir Kilise denilir, o Demir  Kilise'yi aynı şekilde biz yaptık. Sayın Merkel benden rica etti, Tarsus'ta yine  onların bir kilise vardı, biz yaptık. Antalya'da turistler için orada yine  sembolik üç farklı mezhebe ait yine biz orada kiliseydi, sinagogdu filan onları  bir arada yaptık. Bu bir mesaj olsun diye bunları yapıyoruz. Buralarda bizim bir  sıkıntımız yok."

 "Ekrem İmamoğlu'nun, HDP'nin eski eş genel başkanlarından  Selahattin Demirtaş'ın açıklamaları sorulduğunda bunu olumlu karşıladığını, bazı  terör örgütü üyelerinin açıklamalarının hatırlatılması üzerine ise bu  açıklamaları umursamadığını belirttiğinin" söylenmesi üzerine Erdoğan, şunları  kaydetti:

"Zaten umursamak umursamamak ayrı bir konu ama şu anda dağdakilerin  nasıl açıklamalar yaptığını herhalde biliyoruz. Çok açık ve net Millet  İttifakı'nın adayına destek çağrılarını dağdakilerden zaten 31 Mart seçimlerinde  de izlemiştik, duymuştuk. Bunda da özellikle Demirtaş'ın yaptığı tweet  açıklamalarını, 7 ayrı açıklaması var,  bu 7 ayrı açıklamayı zaten aynı şekilde  bizler de öğrendik. Nereye yapıyor? Çok açık ve net, şu anda CHP'nin adayına bu  desteği açıklıyor. Tabii çok ilginç olan nedir? Burada da Apo'nun yaptığı  açıklamadır."

Teröristbaşı Öcalan'dan HDP'ye tarafsızlık çağrısı

Ahmet Hakan'ın, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın bugün basına  yansıyan HDP'nin bu seçimde tarafsız kalması gerektiği yönündeki ifadelerini  hatırlatarak, "Bunun organizasyonunda, İmralı'dan böyle bir açıklama yapılmasında  iktidarın bir katkısı oldu mu?" şeklindeki sorusu üzerine Erdoğan, şunları  söyledi:

"Olaya ben şöyle bakıyorum, bizim derdimiz o değil, çünkü oralardan  bize ne gelir gelmez bunları az çok kestiriyoruz. Burada aslında bir iktidar  mücadelesi var. Bu iktidar savaşında HDP, PKK kanadında yaşanan bu savaş, tabii  Öcalan ve Demirtaş noktasında da ciddi bir iktidar mücadelesine doğru bir kayma  gösteriyor. Hatta daha da ileri, dağ da bu işin içerisinde. Ben bunu biraz daha  ileri taşıyorum, Avrupa da. Bu süreç içerisinde Öcalan, kendi iktidarını bunların  hiçbirine kaçırmak istemiyor. Bununla ilgili de çok sert açıklamaları var. Yani  Demirtaş'a hesap sormaktan tutun da dağa hesap sormaya varıncaya kadar. Onların  kendisine ihanet ettiği inancında ve bu ihaneti sebebiyle de onlara yönelik kesin  tavırları var. Bu süreç içerisindeki yaptığı açıklamada tabii 'Eğer siz beni  destekliyorsanız, eğer benim arkamda olan bir partiyseniz, ben sizin ne oraya ne  şuraya değil, siz kendi gücünüzü ortaya koymalısınız ve burada bunların herhangi  birinden yana değil kendi tarafsızlığınızı ortaya koymalısınız gibi bir havanın  içerisinde."

Terör örgütü elebaşı Öcalan'ın "Ne Millet İttifakı'na ne Cumhur  İttifakı'na destek verin. Bu ittifaklarla işiniz yok" dediğinin belirtilmesi  üzerine Erdoğan, "Böyle bir durum söz konusu. Tabii PKK'nın bir kanadı CHP  adayına destek veriyor. Bir kanadı ne diyor? Üçüncü yol diyor. Şimdi bir de  ortaya çıktı, bu da ilginç. Tabii hamdolsun Cumhur İttifakı'nın, Binali Bey'in  bunların hiçbiriyle ne ilgisi ne alakası yok. Böyle bir zaten şu ana kadar da  verilmiş olan bir mesaj söz konusu değil. Biz sadece Milliyetçi Hareket  Partisiyle kurmuş olduğumuz Cumhur İttifakı ile bu süreci götürüyoruz. Bu konuyla  ilgili olarak da zaten böyle bir desteğin gelemeyeceğini herkes biliyor."

 "Oyuna gelmeyin"

"Öcalan'ın mesajıyla da mı ilgilenmiyorsunuz?" şeklinde araya  girilmesi üzerine Erdoğan, şöyle dedi:

"Ben onun ancak bilgiyi alınca değerlendirmeme onu konu ederim, derim  ki burada bir liderlik mücadelesi var. Bu liderlik mücadelesinde Öcalan,  Demirtaş'a ve dağa mesajlarını veriyor. Bir siyasetçi olarak zaten ister istemez  bu konuların hepsiyle belli bir ilgimiz olur. Ancak burada bir şeyin üzerinde  durmamız lazım o da ben Kürt kardeşlerimin istismarına özellikle üzülürüm. Çünkü  Kürt kardeşlerime soruyorum, bölücü terör örgütünün listelerini dağın başında  yapıp Meclis'e gönderdiği milletvekilleri sizin bugüne kadar hangi yaranıza  merhem oldu? Böyle bir şey yok ama gidip orada bunlarla beraber iş tutanları  biliyoruz ve bunlar bütün görsel, yazılı medyada hep yer aldı. Yine diyorum ki  özellikle Kürt kardeşlerime yönelik bir mesaj olarak tabii bu daha çok Diyarbakır  Belediyesinin önünde günlerce, haftalarca ağlayan anneler bunlar bana geldiler,  bunlarla dertleştim o zamandan itibaren biliyorum, bu oyuna gelmeyin. PKK'nın  desteğindeki terörden beslenen bu siyasi partilere onların yandaşlarına  oylarınızı vererek zayi etmeyin. İşte eğer hizmetse Güneydoğu'ya da Doğu'ya da bu  hizmetleri getiren hep biz olduk. Onlar ne belediyeleri ne partileriyle, sadece  çukur açtılar, hendek açtılar, binaları deldiler ve sizi orada maalesef bu  ilkelliğe mahkum ettiler. Bunu Cudi'de, Gabar'da, Tendürek'te bütün o terör  örgütlerinin çocuklarınızı kaçırıp o mağaralarda ne hale düşürdüğünü bilin  diyoruz."

Erdoğan, Salih Nayman'ın "MHP ile bir ittifakın içindeyiz dediniz ama  o ittifakın dışında kalan partilere üye olan ya da gönül vermiş ya da bu güne  kadar oy vermiş herhangi bir kitleye de herhalde sırtınızı dönmüyorsunuz?."  şeklinde sorduğu soruya, "Bizim işimiz liderlerle. Onlara gönül veren partililer  bize oyunu verebilir. Ben ona kapımı nasıl kapatırım." ifadesini kullandı.

Bugün katıldığı açılış töreninde de bunu söylediğini ifade eden  Erdoğan, "Yani CHP'ye gönül veren vatandaşlarıma da sesleniyorum, İYİ Parti'ye  gönül veren vatandaşlarıma da sesleniyorum, Saadet Partisine gönül veren  vatandaşlarıma da sesleniyorum, HDP'ye gönül veren vatandaşlarıma da. Çünkü  onların bu noktadaki konumuyla, onlara yön verenlerin konumu aynı değil. Bizim  işimiz yönetici kadrolarıyla." şeklinde konuştu.

Erdoğan, çünkü bu yönetici kadrolarının onlara gönül verenleri yanlış  istikamete sürüklediğini belirterek, "Yaptıkları iş bu ve hiçbir hizmet bunlara  vermemişlerdir. En basitinden İzmir Körfezi aynen bizim Haliç gibi kokuyor. Ama  bak biz Haliç'i ne hale getirdik. İzmir Körfezi he halde." diye konuştu.

"İzmir'e şu andaki suyu da biz getirdik"

Bu sırada araya giren Işıl Açıkkar, "O konuya iyi ki girdiniz. Ben bir  İzmirli olarak ailemde orada yaşıyor ve sıklıkla gidiyorum. Birkaç hafta önce  gittiğimde sabah İzmir'e indiğimde, inanılmaz bir çöp, lağım kokusu var. Bir süre  durmuştu. Yoktu öyle bir sorun. İşleyen bir sitem vardı. Ama sonrasında hele yaz  aylarında hiçbir şekilde çekilmiyor. Balkonlarda da oturulmuyor." dedi.

"Peki İzmir'in suyu var mıydı? diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle  devam etti:

"İzmir'e şu andaki suyu da biz getirdik. Gördes Barajını kurduk ve biz  İzmir'e su getirdik. Bakın bu çöpü, hele bir de mevsimsellik olduğu zaman yaz  mevsiminde bu koku daha ağır basacaktır. Bu işler öyle oturarak, bol bol  konuşarak olmuyor. Biz sadece şu Haliç'te yaptığımız o kolektörlerle vesaire,  temizliğini yaptığımız gibi oranın bütün çamurunu bizim oradan oraya taşımamız  sıradan bir olay değil. Dünyada aslında literatürde yer alacak olan bir temizlik  hareketidir. Bir de tabii bu tür temizliklerde özellikle atık su konuları, ciddi  kolektör döşemeleriyle yapılır. Yani siz şehrin bütün atık sularını o  kolektörlerde toplayacaksınız, ondan sonra dev arıtma tesislerinize  göndereceksiniz ki, o arıtma tesislerinde bunlar arıtılsın ve ondan sonra da  adeta kullanılır su haline getirilip deşarj edilsin."

Erdoğan, ama İzmir'in öyle bir derdi olmadığını ifade ederek, "Biz  İstanbul'da buna yönelik birçok arıtma tesisleri yaptık. Onun için İstanbul bu  sıkıntıları aştı. Veysel Beyin bu konularda çok büyük emeği var. Ondan sonra  gelen İSKİ'deki arkadaşlarımızın emekleri var. Böylece bu işi başarılı bir  şekilde hep sürdürdük. Ama İzmir bu işi hala sürdüremedi ve sürdüremeyecek. Çünkü  bu biraz aşk işi. Hele hele şimdi gelen kişinin, böyle bir derdi olan bir kişi  olduğunu zannetmiyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Işıl Açıkkar'ın "Bir ocaktan yetişen siyasetçilersiniz, rahmetli  Erbakan Hocanın da en zor günlerinde hep yanındaydınız. AK Parti'nin kuruluşuyla  iki ayrı partiye dönüştünüz. 31 Mart seçimleri öncesinde kullanılan siyaset  diliyle iki parti arasındaki o mesafe de epey açıldı." şeklinde konuşurken araya  giren Cumhurbaşkanı Erdoğan "Üç" dedi.

Bunun üzerin Işıl Açıkkar "Üç derken çok mu sordum efendim."  şeklindeki sorusuna Erdoğan, "Yok Hocamızın oğlu da parti kurdu." şeklinde  konuştu.

Binali Yıldırım'ın da Milli Gazeteyi ziyaretiyle başlayan yakınlaşma  sürecini nasıl yorumladığı sorulan Erdoğan, şunları söyledi:

"Şu anda Binali Yıldırım Bey üzerine düşeni bana göre yaptı ve ziyaret  etmesi gereken, şu anda Saadet Partisi'nin üst yönetimindeki temsilcilerini  ziyaret etti. Bu Binali Beyin şu anda göstermiş olduğu bir nezakettir. Bununla da  kalmadı, kalmadık. Biz başka ortak dostlarımızı da burada devreye sokmak  suretiyle, yani 'Bu gidiş doğru bir gidiş değil. Gelin şu işi yoluna koyalım.  Bakın şu anda bu duruşunuz kimlere hizmet ediyor. Bu duruşunuz terör örgütünün  desteklemiş olduğu partilere gidiyor. Dolayısıyla bunu bir yoluna koymak  suretiyle geleceğimize yönelik bir ortak oluşumun adımlarını atalım'. Şu ana  kadar tabii henüz burada beklenen olumlu gelişme yok gibi."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Milli Görüş Platformu Başkanı 'Sayın Binali  Yıldırım'a verilen oy düşmana atılmış füze gibi kıymetlidir' dedi. Böyle bir  açıklama geldi." denilmesi üzerine "Yerinde bir tespit olarak bunu  değerlendiriyorum. Neticesi itibariyle, yani geldiği yer itibariyle kimlerin CHP  zihniyetini desteklediği zaten ortada.Yani burası çok çok önemli. Yani terör  örgütüne düşman demeyeceksin de kime diyeceksin." şeklinde konuştu.

"Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok ki"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Az önce bakıyorsunuz Kandil'den adam açıklama yapıyor. Diyor ki böyle  böyle... 'Filancayı destekleyin' diyor. Onların desteklemiş olduğu bazı siyasiler  bakıyorsunuz ülkeyi bölme adımları atıyor ve diyor ki 'Kürdistan'da oylar  filancaya'. Ama işte 'Batı'da oylar filancaya'.  Ülkeyi bir defa Kürdistan olarak  bir bölme adımı atıyorlar. Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok ki. Böyle  bir şeyi nasıl söylersin. Buna yetkin yok ve bu adam aynı zamanda bu partinin en  üst düzeyde yöneticisi. Şimdi sıkıntı biraz da buralardan geliyor. Ondan sonra  'Acaba neden bu böyle, şu şöyle oldu deniliyor'. Şimdi bu ülke eğer bir hukuk  devletiyse bu hukuk devletinin içinde de tabii ki bütün bu bölücü hareketlere  karşı biz tedbirimizi almazsak, yani bundan 10 yıl önce düştüğümüz yere yine  düşeriz."

Şu anda terörle mücadele ettiklerini vurgulayan Erdoğan, "Bu arada  şehitler veriyoruz. Ben o şehit anneleriyle, babalarıyla görüşüyorum. Onlara baş  sağlığı telefonunu açtığım zaman onların o vakur duruşu her türlü takdirin  üzerinde ama ancak ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu tür şeyler acaba başımıza  geldiği zaman acaba bizim tavrımız ne olacak. Olaya bir de buradan bakmak lazım.  Onun için eğer ben bir Cumhurbaşkanıysam üzerime düşeni sonuna kadar, bütün hukuk  kurallarını işletmek suretiyle yapmak zorundayım ve terörle mücadeleyi sonuna  kadar vermek zorundayım. Sağ olsun bu konuda askerimiz, polisimiz, güvenlik  korucularımız hiçbir dönemde olmadığı kadar şu anda terörle mücadeleyi  sürdürmektedir. Bu mücadelede de hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük başarıyı  özellikle şu son bir iki yılda almış vaziyetteyiz. Her geçen gün bu daha da  başarılı bir şekilde sürüyor. Temennim odur ki bu başarı devam etsin."  ifadelerini kullandı.

"Bizim bu bayrağımızdan başka asla bir bayrağı bize kimse dayatamaz"

Bu süreç içerisinde Saadet Partili kardeşleriyle geçmişte müstesna  günleri olduğunun altını çizen Erdoğan, "Çok farklı günlerimiz olmuştur. Yani  özellikle bu günlerin içerisinden bize kalan o güzellikleri biz bu güne, bundan  sonraki günlere de taşıyalım. Böylece hem ülkemize, hem davamıza da faydamız  olsun." ifadelerini kullandı.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım'ın Diyarbakır'da  "Kürdistan" kelimesini kullandığının hatırlatılması üzerine şunları söyledi:

"Biraz bu işi okudum, inceledim. Hatırlayın bir defa Osmanlı'da  eyaletler sistemi vardı. Bu eyaletler sistemi içerisinde de o zaman Lazistan,  Kürdistan gibi bu tür yerler vardı. Zaten biz bir coğrafi referanstan  bahsetmiyoruz. Böyle bir referans söz konusu değil. Bu kavramı siyasi bir ünite  olarak şimdi bunlar kullanıyorlar. Bunu birbirine karıştırmamak lazım. Eğer bunu  birbirine karıştıracak olursak biz ülkemizin birliğine, beraberliğine,  bütünlüğüne saygısızlık yapmış oluruz. Bakın ben Rabia diyorum. Partimde bunu  lider olarak ilk defa kullandım ve burayı da içeriğini şununla doldurdum. Tek  millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Şimdi buna bu ülkenin milli ve yerli  veya ülkenin birliğine, bütünlüğüne saygı duyan kimse karşı çıkabilir mi? Çıkar,  kim çıkar? İşte HDP çıkar. Çünkü onlar tek millet kavramını bile kabul etmiyor.  Ama bizim için tek millet kavramı önemli. Bu sadece şu anda bizim 82 milyon  millet anlayışımızla bağlantılı değil. Daha da gerilere kadar giden İbrahimi bir  kavramdır. Ama bunlar onu tabii anlamaktan da çok çok uzaktır."
 
İkincisinin de 'Tek bayrak' olduğunu dile getiren Erdoğan, "Bizim bu  bayrağımızdan başka asla bir bayrağı bize kimse dayatamaz. Bayrağımız üzerinde de  bir tartışmaya asla müsaade etmeyiz. Ama şu anda ülkemizde Parlamentomuz  içerisinde olanların bizim bayrağımızla sorunu var. Bunlar kongrelerinde bile  bayrağımızı asmayaçak kadar bayrağımıza saygısız. Öbür tarafta 'tek vatan'  diyoruz. 780 bin kilometre kare. Ama bunların vatan noktasında da dertleri var.  İşte Kürdistan dendiği zaman iş buraya doğru kayıyor. Bu tabii benim gerçekten  millilik, yerlilik, vatanseverlik aşkıyla kıvranan vatandaşlarımı ne yapıyor?  Ciddi manada rahatsız ediyor. Arkasından da 'tek devlet.' Türkiye Cumhuriyeti  Devleti'nden başka bizim devletimiz yok." değerlendirmesinde bulundu.
 
Erdoğan, "Pontus" tartışmalarının sorulması üzerine, "Böyle bir  tartışmayı bir defa kabullenmek mümkün değil. Bunu özellikle bir defa şu anda  CHP'nin adayının bunu düşünmesi lazım. Niye? Çünkü bu yakıştırmayı aslında yapan  Yunan gazeteleri. İşin aslı buraya dayanıyor. Bu iddia üzerinden oynanmak istenen  bir oyun var. Bizi ayrımcılık üzerinden vurmak istiyorlar. Onun için bize ne  yaptılar? 'Pontus dediler' yaygarasını kopararak, buradan puan toplamak istiyor."  değerlendirmesinde bulundu.
 
"Ne yapması gerekir peki?" şeklindeki soru üzerine de Erdoğan, "Bunu  söylemeye ne gerek var? Bir AK Partili böyle bir şeye girer mi, böyle bir  tartışmanın içerisinde yer alır mı? Bunun bir defa bir numarası bensem benim  ağzımdan bugüne kadar böyle bir şey sadır olmuş mu? Olmamış, bitti. O zaman benim  hiçbir ne il başkanım ne belediye başkanım böyle bir şeyi asla söyleyemez. Çünkü  bunların hepsi toplumsal bir dalga yakalama gayretidir. Böyle bir toplumsal  dalgayı da biz kimseye kaptırmayız. Kusura bakmasınlar. Ben her zaman söylüyorum,  bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye  olacağız. Burada Pontus var mı? Yok." yanıtını verdi.
 
"Kucaklayıcılık lafta olmaz, uygulamada olur"
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Millet İttifakı adayı İstanbul özelinde  hükümetinizin pek çok politikasını eleştiriyor. İnsanlara umut aşılıyor,  kucaklayıcılık vaatlerinde bulunuyor. Haliyle kamuoyu da bundan etkileniyor. Siz  bu ülkenin Cumhurbaşkanısınız sizin diliniz keskin mi, sert mizaçlı biri misiniz?  Sizi babacan, oldukça duygusal, insan odaklı biri olarak tanıdık. Halk sizi böyle  sevdi. İşte bu noktadan sonra biraz daha kucaklayıcı, daha yumuşak bir dile mi  ihtiyaç var?" şeklindeki soruyu da şöyle cevapladı:
 
"Şimdi tabii ben bu soruyu bana niye sorduğunu anlamakta zorlandım.  Yani siz eğer benim Ordu Valime 'it' diyenle beni mukayese etmeye kalkıyorsan ben  buna üzülürüm. Benim Valime 'it' diyen bir adam, bu ülkede kucaklayıcı olabilir  mi? Oradaki benim polislerime 'şerefsizler' diyenler benim ülkemde kucaklayıcı  olabilir mi? Dikkat edin biz 25 yıldır bu ülkede aralıksız iktidar olduk. Niye?  Kucaklayıcı olduğumuz için. Biz bu ülkenin 81 vilayetinde her zaman prim yaptık  ve buralardan milletvekilleri çıkardık, belediye başkanlıklarını aldık. Niye?  Kucaklayıcı olduğumuz için. Kucaklayıcılık lafta olmaz, uygulamada olur. Bu  hizmetinizle, insanlara yaklaşımınızla olur, sadece kuru kuru bu lafla olmaz.  CHP'nin adayı ve beraberindekiler benim anmaktan bile imtina ettiğim ifadelerle  devletin valisine yönelik bu ifadelerin çirkin olduğunu söylememe gerek var mı?  Biz bu adamı nasıl kucaklama anlayışının adeta bir modeli olarak görüyoruz? Bu  hiç şık olmaz."
 
"Bu tür kaçış aslında bir FETÖ adetidir"
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmamoğlu'nun artık televizyon yayınlarına  katılmama kararı aldığı hatırlatılarak, "Kamuoyu ikiye bölündü. Bir bölüm  'yapacağını yaptı', kimi de 'Son iki haftadır yaşananlardan sonra konuştukça prim  kaybediyor, o yüzden daha fazla yayına katılmak istemiyor.' şeklinde yorumluyor.  Nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki soruya yönelik de "Şu anda CHP adayı  zaten tüm söylemini yalan ve takiye üzerine kurmuş. Yalanları ortaya çıkmasın  diye artık son iki gün kritik televizyonlara çıkmama kararını arkasındaki  yöneticiler aldılar ki bu tür kaçış aslında bir FETÖ adetidir. Bunu yaparak şu  anda onu ekrandan çektiler." dedi.
 
Erdoğan, TRT yayınının ardından olmasının da manidar bulunduğu  şeklindeki yorum üzerine yayını izlemediğini dile getirerek, "Nasıl bir yayındı  bilemiyorum ama CHP adayının açıkça bu tabii bir yerde sıkıntı verdiğinin de  herhalde bir alameti. Bundan dolayı da televizyon ekranına çıkmamasının uygun  olacağını düşündüler ve bir yerde de ekran yasağı getirdiler diyebilirim."  ifadelerini kullandı.
 
"Ben artık bu anketlere kesinlikle inanmıyorum"
 
"Siz seçimle ilgili mesajlarınızı son bir hafta kala vermeye  başladınız. İstanbul'da dolaşıyorsunuz, yoğun bir programınız var. Neden son bir  hafta böyle bir çıkış yapma gereği duydunuz? Anketlere bakıyor musunuz?"  şeklindeki soruya da Erdoğan, 31 Mart öncesinde de söylediğini hatırlatarak,  şunları kaydetti:
 
"Ben artık bu anketlere kesinlikle inanmıyorum. Anketlerde artık çok  ciddi bir rant dönüyor. Eğer birileri beklediğini beklediği bir partiden  alamıyorsa, ondan sonra bir başka partiye giderek onlarla ilgili, onun lehine  anketler yapmaya başlıyor. Hele hele çok çok ünlü gibi görünen bazı anket  firmaları var ki, bakıyoruz şu anda çok garip, bir önceki seçimde tespitlerinin  hiç tutmadığı bu firmalar, allanıyor, pullanıyor tekrar şu anda mesela CHP adına  anket yapıyor. Bir başkaları farklı şekilde yapıyor. Ben bir genel başkan olarak  eğer üzerime düşen görevi yapmazsam doğabilecek herhangi bir sıkıntıda da 'Acaba  ben de bir şeyler yapsaydım son anda daha iyi olmaz mıydı?' düşüncesinden  kaynaklanan ve arkadaşlarımla yaptığımız istişarelerde yani son hafta da mesela  31 Mart öncesi çok yoğundu benim programlarım. Ama şu anda sadece üç tane açılış  toplantısı yapmanın dışında, bazı STK'ların toplantılarına katıldım. O  toplantılarda konuşmalarım oldu. Miting yok. Bunlar açılış ama adeta miting  havasında oldu. Bugün de en son Bahçelievler'de yaptık. Örneğin yarın benim  mitingim falan yok. Yarın özel bir misafirim olacak. Neçirvan (Barzani) uzun  zamandır gelmedi. Şimdi başkanlık görevine geldikten sonra bizden bir randevu  talebi olmuştu. Yarın ona bir randevu verdik. Onun bir ziyareti olacak. Son  olarak akşam da iş adamlarına bir hitabım olacak. Onlarla Haliç Kongre Merkezinde  1000-1500 kişilik herhalde yemekli bir toplantı olacak. Orada bir hitabım olacak.  Bunun dışında artık programları böylece noktalamış olacağız."
 
Erdoğan, partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali  Yıldırım'ın gerek yarın, gerek cumartesi günü yoğun bir programının olduğunu  aktardı.
 
"Batı hiç durmuyor ki"

 
Moody's'in, Türkiye'nin kredi notunu düşürmesi hatırlatılarak,  ekonomideki durumun sorulması üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu noktada Batı  herhalde şunu düşünecektir 'Biz görevimizi yaptık, kredi notunu da düşürdük.  Bunun yanında kurlarla da oynadığımız kadar oynadık ama netice yine böyle oldu'  gibi bir yere işi getirecekler diye ben doğrusu düşünüyorum. Çünkü Batı hiç  durmuyor ki. Şu anda yatıyorlar kalkıyorlar S-400. Yatıyorlar kalkıyorlar F-35.  Biz şimdi ay sonu G-20'ye gidiyoruz. Orada da bizim Sayın Trump ile yapacağımız  görüşme var. Sayın Putin ile görüşmemiz var. Yine bunları görüşeceğiz. İkili  ilişkilerimizi bunun yanında görüşeceğiz. Oradan da ben Çin'e geçeceğim."  şeklinde cevap verdi.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin'de de Çin-Türkiye ilişkilerini ele  alacaklarını dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
 
"Tabii bunlar artık dünya gündeminden öte, herhalde ülkemin gündemine  olumlu pozitif bir sinyal vermesi lazım. Yani Türkiye Çin ile Rusya ile Amerika  ile bu ikili ilişkilerini bu denli geliştirirken ekonomideki zaten bu sıkıntılar  da aşılıyor ve yatırımlar noktasında artık yatırımcıların da Türkiye'ye girişim  adımlarını attığı bir dönemi yaşıyoruz. İnanıyorum ki bu seçimlerden sonra  önümüzde 4 yıllık bir süreç var. Bu sürecin içerisinde ciddi bir yatırım çekme  sürecinin içerisine gireceğiz. Bu yatırım çekme de tabii Türkiye'de hakikaten  kendi girişimcilerimizin, yatırımcılarımızın da önünü açacaktır. Buna yönelik  olarak Hazine ve Maliye Bakanlığımızın bazı müjdeleri var. KOBİ'ler, KOSGEB'ler,  diğer yatırımcılarımız için atacakları adımlarla da istihdamda kıpırdanma  başladı. Onlarda da ciddi bir inşallah yükseliş olacaktır. İşsizlik aşağıya doğru  inşallah inecektir. Bunlar tabii yatırımla bağlı olan işler. Bu noktada olumlu  sinyalleri de alıyoruz."
 
"Önümüzdeki dönemde Suriyeli misafirlerimizin evlerine dönüşüyle  ilgili ekstra adımlar atmayı düşünüyor musunuz devlet olarak?" sorusu üzerine  Erdoğan, bu adımları attıklarını ve devam ettiklerini söyledi.
 
Afrin'e dönecek olan Suriyeliler'in olduğunu, terör koridoru olarak  belirlenen bölgeyi, terör koridoru olmaktan çıkardıklarını anlatan Erdoğan,  Münbiç de temizlendikten sonra buranın da iskan bölgesi haline geleceğini,  oralardan çıkanların da kendi yerlerine döneceğini aktardı.
 
İdlib'te de ciddi sayıda insanın yaşadığını, onların 200-300 bininin  göçe zorlandığını belirten Erdoğan, "Sayın Putin ile yaptığımız görüşmeler  neticesinde, malum 12 gözlem kulesi var. Bu kulelere bazı taciz atışları yapıldı.  Bu taciz atışlarıyla birlikte Putin ile yaptığımız görüşmeler neticesinde  oralarda da ateşkes ilan edildi. Bu ateşkese sadık kalınmaya başlandı. Derdimiz  burayı artık bir savaş bölgesi olmaktan kurtarıp, en azından buranın halkını 'Ben  artık evimde daha rahat kalabileceğim' durumuna kavuşturmak." diye konuştu.
 
"Bazı parasal kaynakların bulunması gerekiyor"
 
Suriyelileri çadırlardan ve konteynerlerden kurtarmak için bazı  parasal kaynakların bulunması gerektiğini ifade eden Erdoğan, "Bunlara bizim TOKİ  eliyle olabilir bazı uygun konutlar yapmak suretiyle bunlar bu konutlara  yerleştirelim istiyoruz. Sınırımıza yakın bölgelerde uygun olan yerleri tespit  ederek, oralara yerleştirelim ve bu çadırlardan, konteyner kentlerden oralara  aktaralım." dedi.
 
Erdoğan, güvenli bölge diye hep ifade ettikleri bir şeyin olduğunu  aktararak, "Ben bunu ta Obama döneminde de söyledim. Obama buna çok iyi baktı ama  adım atmadı. Sayın Trump, o da güvenli bölgeye olumlu baktı maalesef bu türlü  adımı atmadı. Şimdi bu konuyla ilgili aklına yatıyor, böyle bir şeyin  yapılmasının faydasına inanıyor. Biz bu terör koridoru denilen bölgeyi, güvenli  bölge haline getirirsek, koalisyon güçleri olarak güvenliğini sağlarsak, o zaman  bizler de bu işin inşaatı noktasında onların da vereceği desteklerle buna  gireriz. Böylece 330 bin sayısını 1 milyona çıkartırız." değerlendirmesinde  bulundu.
 
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in bir ara böyle bir vaatte de  bulunduğunu aktaran Erdoğan, "(Ben de ülkemde bu kadar insanı beslemektense bu  mali desteği veririm) dedi. Ama bunu ilerletemedik. Şimdi bu işi kovalama  noktasına gelebiliriz." dedi.
 
"Bu insanların hepsi sersefil değil"
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin diğer şehirlerinde önemli bir  kalabalık var. Burada bulunan, iyi koşullarda yaşayamayanların tekrar o bölgeye  gönderilmesi sonucu doğar mı?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
 
"Bu insanların hepsi sersefil değil. Bu insanların içinde durumu gayet  iyi konumda olanlar var. Hatta vatandaşlık müracaatı olanlar var. Bunların içinde  mühendisi, avukatı, ebesi, doktoru var. Bunlar, vatandaşlığa müracaat edenleri  oldu. Çünkü ekonomik durumu güçlü. Suriye'de yaşarken bunlar imkanları olan  Suriyelilerdi. Buraya geldiler bir kısmı ticari hayata başladı. Dolayısıyla  çadırlarda yaşayanların durumu gibi bir durumları yok.
 
Bazı yerlerde sıkıntılı olanlar var ki bunlarla da bizim şu anda  İçişleri Bakanlığımız kontrollerini yapıyor. Ama benim güvenli bölge olayı  dediğim konu yürürlüğe girdiği andan itibaren bu insanlara diyeceğiz ki; Buyurun  evinize dönebilirsiniz. Sizlere artık bu tür yerler de yapılmış durumda. Sizlere  artık kendi topraklarınıza gitmenizi tavsiye ediyoruz."

 
"AK Parti, büyük bir dava hareketi olduğunu göstermiştir"
 
"AK Partili küskünlerin seçimde protesto etmek için oy kullanmadıkları  söyleniyor. Sizin partinizde küskünler oluştu mu? Varsa nasıl bir yol haritası  çizeceksiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:
 
"AK Parti, 17 yıllık iktidarı boyunca izlediği siyasetle büyük bir  dava hareketi olduğunu göstermiştir. AK Parti'nin davasında millete hizmet,  birinci önceliği olmuştur. Bu davada yol arkadaşlarımız, koyduğumuz hedeflere  ulaşmak ve milletin gönlünü kazanmak için gece gündüz çalışmışlardır.
 
 Son günlerde bu ifadeler ciddi manada önümüze geliyor. Ama partimizde  görev almış bazı isimlerin bu dava hareketinden kopma veya kendilerine göre yeni  bir yol çizme haberleri gündeme geliyor. Bir partide, partiye kırgınlık veya  partiden bu tür vesilelerle kopmak gibi bir şey olmamalı. Eğer siz bir davaya  inanmışsanız, bu davadan kopulmaz. Bu davanın eri olunur ve o yolda yürümeye  devam edersiniz."

 
Bunun benzeri adımların geçmişte de görüldüğünü aktaran Erdoğan, fakat  hiçbirinin günümüz siyasetinde yer bulamadığını söyledi.
 
"Soralım, kimse o insanların adını dahi hatırlamaz"
 
Geçmişte partilerinden grup kuracak sayıda milletvekiliyle ayrılıp  gidenlerin olduğunu hatırlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
 
"Şu anda onlardan acaba bir tane var mı? Bunu soralım kimse o  insanların adını dahi hatırlamaz. Ayrıca partimizde en üst kademelere kadar  gelmiş, bakanlık yapmış, ayrıldı. Nereye gidiyorsun, ayrılma dememize rağmen 'yok  ben akademisyen olacağım, üniversiteye döneceğim' diyerek ayrılmıştır. Parti  kurmuştur o da yok olmuştur. AK Parti'den ayrılıp, partisini kuracak, şimdi de  CHP'de milletvekili olarak yoluna devam edecek. Bunlar da var. Bunun dışında  benzer yine bazıları oldu. Hatta bir tanesi hatta benim okul arkadaşımdır, bu  seçimlerde gitti Ordu'dan belediye başkan adayı oldu. Bakanlık yaptı, parti  kurmaya teşebbüs etti, son seçimlerde belediye başkan adayı oldu. Karşılığı çıktı  ortaya. Biz de Hilmi Bey ile Ordu'da girdik. Hilmi Bey açık ara seçimi kazandı."  dedi.