CHP Grup Toplantısının açılışında İzmir depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımız için saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşunun ardından Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu kürsüye geldi. Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar:

Zor bir haftanın içindeyiz. İnsanoğlunun özelliği bütün acılara katlanmış olmasıdır. Ama başka bir özelliği daha var; benzer olayların yaşanmaması için aklını kullanmak. Hala enkazlar kaldırılmadı. 65 saat sonra elif, 91 saat sonra ise Ayda enkazdan sağ kurtuldu. AFAD’ın jandarmanın büyükşehir belediyemizin Kızılay’ın arama kurtarma ekiplerine teşekkür etmek bizim görevimizdi. Ben tüm belediye başkanlarına, milletvekillerinden tüm üyelere kadar arkadaşlarıma teşekkür etmeliyim. 91 milletvekili arkadaşımız İzmir'de görev yaptı. Her enkazın başında 24 saat milletvekillerimiz bekledi. Çadırların tümü ziyaret edildi ve şu soru soruldu. Bizim bir eksiğimiz var mı, sizin bir eksiğiniz var m?

Çadırlarımız kuruldu ve hiçbir sorunun olmamasına özen gösterildi. Verdiğimiz mücadele, gösterdiğimiz çaba, sadece İzmirliler için değildi. 2 bin 588 çadır kuruldu bizim belediyelerimiz tarafından. Isıtıcı, maske dağıtıldı. Arama kurtarma ekipleri görev yaptı. Binek araç desteği verildi. 9 ayrı alanda şarj istasyonları oluşturuldu. Bunlar İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldı. İlçe belediyelerimiz de seyyar mutfak, aydınlatma desteği, battaniye desteği verdi.

"DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK"
Depremde hayatını kaybedenlerin partileri hiç önemli değil. Arkalarından Fatiha okuyoruz, gözyaşı döküyoruz. 'İnşallah bir daha olmaz' diye dualar ediyoruz. Ya sonra ne yapıyoruz? Değişen hiçbir şey yok.

Deprem olduğunda can kaybını nasıl minimize edebiliriz? Mal kaybını nasıl engelleriz? Yaralı sayısını nasıl engelleriz?  Bu üç soru üzerinde durulması gerekiyor.

Her depremden sonra bir yasa çıkarılır. Yasalar arasında tutarlılık yok. Parlamentonun niyeti varsa her türlü kanun çıkartılabiliyor. 2012'de Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun çıkıyor. Bu önemli bir kanun, kimsenin hakkını yemeyelim. Bugüne kadar nerede, ne kadar riskli alan belirlendi. Nerede bu riskli alanlar? Riskli alan belirlendikten sonra oraların yıkılması gerekiyor. Valilik bunu tespit edip bakanlık kararıyla belediyeye yıkma talimatı verilir. Belediyenin bunları yıkma kararı alma yetkisi yok. 

"CHP HEP ELEŞTİRİR DİYENLER DİNLESİN"
Ek vergiler çıkarıldı, deprem sigortası kanunu çıkarılıyor. Sonra kentsel dönüşümle ilgili de güzel bir kanun çıkarılıyor. İstenirse Parlamento gerekli düzenlemeler yapılabiliniyor. Sonra 2012 afet riski taşıyan yapıların dönüşümü için kanun çıkarıldı. Aslında güzel bir kanun. Ama riskli alanı kim belirleyecek. Bugüne kadar nerede, ne kadar riskli alan belirlendi? Ben merak ediyorum.

Riskli alan belirlendikten sonra oradaki binaların yıkımı gerekiyor. Peki yıkıma kim karar verecek? Belediyeler belirleyemiyor. Valilik, bakanlığa bildirecek, onaylarsa belediye gidip yıkımını yapacak. Yasaların bu kadar dağınık olması aslında deprem riskiyle mücadelede bürokrasiyi de zorluyor. Deprem konusunda biz ne yaptık? Biz ana muhalefet partisiyiz.

Özellikle bu bölümü CHP’de hep eleştirir diyen vatandaşlarım dinlesin. Bürokrasisi gelişmiş, vatandaşların bilgilendirildiği ülkelerde depremle mücadele 2 aşamalıdır. Birinci aşama afeti nasıl öneleybilirzi. Yani depreme dayanıklı yapılar yaparsınız. Riskli alanda öyle yapılar yapacaksınız ki yapılar depreme dayanıklı olacak. İkinci aşaması ise depremin oluşması halinde oluşması gereken riski nasıl önleyebiliriz. Türkiye’de hangisi yapılıyor?

Birincisi yapılmıyor. İstanbul’daki konutların büyük bir kısmı depreme dayanıksız. Bunu hepimiz biliyoruz ama önlem alınmıyor. Deprem oluyor, çocuklarımız kurtuluyor, hepimiz seviniyoruz. Peki, depremden sonrasını biliyoruz da deprem için neden önlem almıyoruz?

Parlamentodan depremle ilgili kanunların tamamı geçti. Ama parlamentonun bir eksiği var. Depremle ilgili 58 önerge vermişiz ama bir tanesi araştırılmamış. Parlamentonun bunu araştırması lazım. DEmek ki muhalefet 10 yılda 58 kez parlamentoyu depreme karşı uyarmış.

"EN KALİTELİ RAPORU BİZ VERDİK! BAYKAL HAZIRLATTI"
Bilim insanlarının dilinde tüy bitti ama bunlar bir şey yapmadılar. Sivil toplum kuruluşları, üniversiteler de üzerine düşeni yaptılar. Yayınlar, toplantılar yaptılar. Meslek kuruluşlarının onlarca, yüzlerce raporu var. Peki muhalefet olarak biz görevimizi yaptık mı? Şunu açıkça söyleyebilirizm. Deprem konusunda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en kaliteli raporu sunup hükümete veren bir parti var o da CHP’dir.

1999 depreminden sonra İstanbul Milletvekilimiz Ersin Arıoğlu, Türkiye ve Japonya'dan yetkin insanlar ile deprem raporu hazırladı.Sayın Deniz Baykal raporun çok iyi olduğunu gördüğü için 'Hükümetin bu raporu bilmesi lazım, Sayın Başbakana bunu anlatın' dedi. Dönemin Başbakanı da Recep Tayyip Erdoğan. Sayın Baykal, "Bunu kamuoyuyla paylaşmayın, bu CHP'nin raporu olarak algılanmasın, çünkü deprem siyaset alanı değil. Depreme karşı önlem almak lazım, destek vermemiz lazım. 'Bu raporun öngördüğü kanunların Meclis'ten çıkması için desteğe hazırız' deyin" dedi. Ne zaman? Kasım 2005'te. 

Sayın Baykal'ın önerisi üzerine Sayın Ersin Arıoğlu ve ekibi Başbakanlık müsteşarına telefon ediyor. Sayın Başbakan'a deprem konusunda uluslararası önemli bir raporun hazırlandığı, bilgi vermek istediklerini ifade ederler. Ömer Dinçer, 'Sayın Başbakan yoğun ama size 20 dakika ayırabilir' diyor. Erdoğan'a sunulan rapor 3 bölümden oluşuyor. Erdoğan ilgili bakanları davet eder. 20 dakika ayırması gereken rapora 3.5 saat ayırır. Raporun ne kadar önemli olduğunun bilinmesi lazım.Biz bu güne kadar ‘Ey Erdoğan biz raporu sunduk sen bir şey yapmadın’ demedik. Dönemin Başbakanı Erdoğan'a bu rapor sunuldu, İstanbul Valiliği'ne ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne de gönderildi. O rapor raflarda tozlandı.

Deprem önce önlem alıp insanların hayatlarını mı kurmak istiyorsun, yoksa milyon dolarlar verip havaalanları yaptırıp, onların hazine garantilerini 20 yıl sonrası için bile sağlamak mı istiyorsun? Bu bir siyasi tercihtir. Para var. Depremden sonra gelen özel iletişim vergisi sürekli hale geldi. Şu ana kadar toplanan para 35 milyar dolar. 35 milyar dolarla siz İstanbul’da, İzmir’de yaşanacak depremdeki can kaybını en aza indirgersiniz. Soruyoruz nereye gittiğini cevap vermiyorlar. Dünyanın en mükemmel raporunu sana 3,5 saat sundular.

"DEPREMDE EN ÇOK FAKİRLER ZARAR GÖRÜYOR"
Nereye gitti bu paralar? Ama Suriyelilere gelince para çok. 50 milyar dolar para harcadılar. Bizim insanlarımız kendi evlerinde tabutlukta bekliyorlar. Şu soruyu sormalıyız. İnsan hayatı değerli midir? İnsanı yaşatmak için gerekli önlemleri siyasi iktidar alıyor mu, almıyor mu?

Devletin depreme karşı insanı korumak gibi bir görevi var mı? Anayasa’nın 57. maddesi var konut hakkı. Tedbirlerin hiç biri alınmadı. Deprem gerçeği var herkes söylüyor. Evi boşaltacak ama nereye gidecek bu adam? Sosyal devlet işte o vatandaşa sen git şuraya taşın biz buraya park yapacağız der. Sosyal devlet değil, 5’li çeteye hizmet veren bir devlet var. Depremde en çok fakirler zarar görüyor. Sosyal devletin vatandaşına sahip çıkması lazım. Sadece beslenme açısından değil, oturacak konutuna gözetecek.

Anayasa, devlet olarak önlemi sen alacaksın diyor ama bunlar almıyor. Vatandaştan parayı deprem vergisi diye topluyorsun, sonra o vergiyi başka yerde kullanıyorsun. Sonra ben sorunca ben sana cevap vermem diyorsun.

Artık CHP’nin devleti yönetme zamanı gelmiştir. Ayaklar altında olan, herkesin tehdit ettiği, herkesin şantaj yaptığı bir devlet olmaz. Onurumuzla ve gurumuzla yaşamak istiyoruz. Merkezle yerel yönetim arasında sağlıklı bir işbirliği olmadan bu iş yürümez. Hiç kimse karamsar olmasın, bunlar aşılır.