Gelecek Partisi Genel Başkanı  Ahmet Davutoğlu, partisinin gündeme ilişkin görüş ve önerilerini paylaşıtı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, konuşmasında şunları dile getirdi:

Hayırlı haftalar hayırlı günler diliyorum. Geçtiğimiz hafta haftalık değerlendirmemizi 15 Temmuz direnişinin 4. Yıldönümüne hasretmiştik. Bir kez daha şehitlerimizi rahmetle anıyor; gazilerimize şükranlarımızı ifade ediyorum.

Bilinmelidir ki, Gelecek Partisi kadroları olarak nerden ve kimden kaynaklanırsa kaynaklansın darbe girişimlerinin karşısında dimdik duracak, darbe kültürünün tümüyle tasfiyesi için taviz vermeksizin çalışacağız.

Bugün ayrıca Kıbrıs Barış Harekatının 46. Yıldönümü. Dönemin Başbakanı Sayın Bülent Ecevit’i, Başbakan Yardımcısı Sayın Necmettin Erbakan’ı ve Türkiye’yi tekrar Doğu Akdeniz’in başat gücü haline getiren bu harekatta fedayı can eden bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize minnet duygularımı arz ediyorum.

Bu hafta değerlendirmemize partimizle ilgili bazı müjdelerimiz paylaşarak başlamak istiyorum.

Öncelikle partimizin yeni genel merkezini 26 Temmuz’da açıyoruz. Böylece geçici olarak kullandığımız Beysukentteki genel merkezimizden Mustafa Kemal Mahallesi, ikibin yüzyirmiyedinci Cadde Numara 8’deki kalıcı genel merkezimize taşınacağız.

Açılış sosyal mesafe kuralların uyularak gerçekleştireceğiz. Ayrıca dijital ortamda illerimize bağlanacağız.

Hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Geçen hafta Giresun ve Düzce il başkanlarımızın atanmasıyla teşkilatlandığımız il sayısı 65’e ulaştı. Her geçen gün yeni ilçe teşkilatlarımızın oluşmasıyla ilçe sayımız 300’ü, gerçekleştirdiğimiz ilçe kongrelerimiz 70’i aştı.

Ben de arkadaşlarımla birlikte geçtiğimiz hafta sonu Ankara Yenimahalle, Konya Meram ve Karatay kongrelerine katıldım. Ayrıca Cihanbeyli ilçe binamızın açılışını gerçekleştirdik.

Bu hafta içinde 25 Temmuz Cumartesi günü Batman il kongremiz ile birlikte il kongrelerimiz de başlatmış olacağız. Işık doğudan yükselir diyerek

arkadaşlarımızla birlikte 25 Temmuz Batman ve 28 Temmuz Ardahan il kongrelerimize katılacağız.

Ağustos ayında kongre seferberliği ilan ederek her hafta ülkemizin her bir köşesinde kongrelerimize devam edeceğiz. Hedefimiz inşallah Eylül ayı içinde Büyük Kongremizi gerçekleştirmektir.

Her zaman söylediğimiz gibi olabilecek her seçime kendi gücümüzle katılabilmek için her türlü çabayı gösteriyoruz.

Gelecek Partisi’nin Anadolu sathına dalga dalga yayılmasından korkanlar bizi engellemek için hangi oyun içine girerlerse girsinler onların düşüş bizim yükseliş trendimizi değiştiremeyeceklerdir.

Değerli Vatandaşlarım,

Siyaset alanda halkla birlikte ve halkın içinde yapılır. Ankara’nın bürokratik koridorlarına ya da İstanbul’un fildişi kulelerine sıkışan siyaset halktan ve halkın vicdanından kopar. Siyaset Anadolu’nun bozkır toprağının kokusunu, Dicle ve Fırat’ın bereket suyunu, Karadeniz’in çoşkun dalgalarının sesini, Trakya’nın yeşil ovalarının tatlı esintisini, Ege ve Akdeniz’in engin ufkunun derinliğini hissedenlerin gönlünde yer ettiği, çileli ellerinde şekillendiği zaman millete mal olur.

Bu bilinçle geçtiğimiz iki hafta içinde parti yönetim kurulu üyelerimiz ve kurucularımızdan oluşan heyetlerimiz vatan toprağının her bir köşesine gittiler, halkımızla kucaklaştılar, teşkilatlarımızın heyecanını paylaştılar.

Her bir heyetimizin birbirinden bağımsız olarak verdikleri raporlarda bir gözlem 4 talep dikkat çekiciydi.

Ortak gözlem, ülkenin her bir yanında bugünkü koalisyon iktidarına tepkiden ve yeni siyaset arayışının merkezi olarak Gelecek Partisi’ne duyulan ilgiden kaynaklanan bir dip dalga oluşmakta olduğu gerçeğiydi. Korku atmosferinde telefon ile yapılan anketlerin verdiği yanıltıcı imajlara bakmayınız. Bugün Anadolu her zamankinden daha çok yeni bir arayışın heyecanı içindedir.

Bu arayışın vizyon ve eylem adresi samimiyeti ve cesareti ile edinen Gelecek Partisidir. Gelecek partisi oluşmakta olan dip dalganın amiral gemisidir.

Karamsarlığı yenerek umut arayan geniş kitleler bilsinler ki; hiçbir şey bitmedi, her şey yeni başlıyor.

Heyetlerimizin halkımızdan aktardığı dört talep ise açıktır

· Korku iklimini yenin

· Ekonomik darboğazı aşın

· Adaleti tesis edin

· Temiz siyaseti getirin

Bu dört talep de hem haklı hem zaruri taleplerdir ve Gelecek Partisi’nin ana hedefleridir.

· Gelecek Partisi’nin cesur kadroları korku eşiklerini birer birer aşmaktadır. Hiç kimsenin kaygısı olmasın: Herkesin korkmadan özgürce düşüncesini ifade edebileceği, başıma ne gelir korkusu olmaksızın görüşlerini her zeminde beyan edeceği günler yakındır.

· Korona sonrası dönem için kapsamlı ve sistematik tek modeli halkımıza arz eden Gelecek Partisi hakkını alamayan işçimizin, kirasını ödeyemeyen esnafımızın, ürününün bereketini hissedemeyen çiftçimizin ve geniş işsizler ordusunun sözcüsü, temsilcisi ve çözüm adresidir.

· Yaşanan adaletsizliklere son verecek bir adalet ve hukuk reformunun da öncüsü Gelecek Partisidir.

· Temiz siyaset ise bizim en temel şiarımızdır. Temiz Siyaset modelimizi de en kısa sürede kamuoyumuz ile paylaşacağız.

Değerli vatandaşlarım,

Aziz kardeşlerim,

Gelecek Partisi olarak; iktidarın tüm gündemi değiştirme çabalarına, milletin gerçek sorunlarına illüzyon mantığıyla yaklaşma gayretlerine rağmen, her platformda ülkenin ana meselelerini ve çözüm yollarını yapıcı bir üslupla ve her zeminde konuşmaya devam ediyoruz.

Bugün Türkiye’nin en temel meselesi yakıcı bir hal almış olan İŞSİZLİK sorunudur.

Bu sorunu tam anlamak için manşet işsizlik rakamlarının ötesine geçerek değerlendirme yapmak gerekmektedir.

Çünkü manşet rakamlar ülkedeki işsizlik sorununun yarattığı sosyal tahribatın, milletin çektiği acıların anlaşılması önündeki en büyük perde halini almıştır.

TÜİK’in geçtiğimiz hafta yayınladığı %12,8’lik işsizlik oranına bakınca, Korona sürecinde hepimizin yaşayarak gördüğünün, hissettiğinin aksine ülkemizde işsizlik düşüyor.

Ne diyelim? Böyle iktidara böyle TÜİK.

Yahu Allah aşkına kahvede, evlerde, mahallelerde, çarşıda, pazarda tek gündem maddesi işsizlik.

Sağır sultan duydu ama TÜİK duymamış.

Çünkü bu iktidar geçinemeyenden koptu, ay sonunu getiremeyenden koptu, alının teriyle kazanmaya çalışandan koptu, mesleği olup emeğiyle çalışandan koptu.

Bu iktidar milletten kopmuş durumda kardeşlerim.

Bunlar TÜİK masallarıyla sadece kendilerini kandırırlar.

Ülkenin koskoca istatistik kurumu ülkemizin rakamlarına güveni ortadan kaldırdı.

Peki gerçekler ne? Sadece son bir yıllık gelişmelere bakınca ülkede işsizlik hangi boyutlarda?

Son 1 yılda;

Çalışma nüfusumuz 1 milyon kişi artmış.

Buna karşın işgücümüz 3 milyon kişi azalmış.

Başka bir deyişle istihdam piyasasına girebilecek 1 milyon kişiye iş bulmak bir tarafa, işgücünde olan 3 milyon insanımız da istihdam piyasasını terk etmiş.

Sonuç olarak sadece 1 yılda işgücü piyasasına dahil olmayanlardaki artış 4 milyon kişiyi aşmış.

Halihazırda AB ülkelerinde %74 olan işgücüne katılan nüfus oranı ülkemizde son 1 yıl içinde 5,7 puan azalarak %47,2’ye gerilemiş.

Kıymetli Kardeşlerim,

Bu nasıl bir felakettir?

Tekrar ediyorum. Şu an çalışabilecek nüfusumuzun yarısı bile çalışmamaktadır.

Bu manzara karşısında biraz ciddiyeti olan iktidar ağzını başka hiçbir konuda açmaz, kafasını ellerinin arasına alıp ben nerede hata yaptım der.

Bu elbette millete karşı hesap verme derdinde olan bir iktidarın yapacağı şeydir.

Bunlar ne yapıyorlar?

Hesap vermek bir tarafa her konuda kendilerinden olmayana bağırıp duruyorlar.

Ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar kardeşlerim, şu acı manzara ortadan kalkmıyor:

Ülkemizde çalışabilecek olanların yarısından fazlası çalışmıyor.

Böyle bir ülkenin nasıl bir geleceği olur?

Böyle bir ülkede toplumsal, ekonomik, bilimsel ve kültürel bir gelişme ne kadar olur?

Bakınız, en basit haliyle, öyle çok uzaklara gitmeden, karmaşık hesapların içine girmeden, geçtiğimiz yıl düzeyinde bir işgücü katılım oranını sabit kabul ettiğimizde Türkiye’de işsizliğin %22’nin üzerinde olduğunu görüyoruz.

Kıymetli kardeşlerim, %22 işsizlik, bir ekonomi için felaket demektir.

Ülkemiz için bu hiç hak etmediği bir manzaradır.

Bu duruma ülkemizi, insanımızı ve hepsinden önemlisi gençlerimizi mahkûm eden iktidar durumdan hiç de rahatsız görünmüyor.

Çünkü bunlar ekonomiyi boş laflarla, komplo teorileriyle yöneteceklerini zannediyorlar.

Ellerinde bir sihirli çubuk var.

Ekonomide iyi ne olursa bu iktidarın büyük bir başarısı oluyor.

Ekonomide kötü ne olursa DIŞ MİHRAKLAR yüzünden oluyor.

Bu söylem, artık kabak tadı verdi. Yeter artık.

Bu memlekete daha fazla kötülük yapmayın.

%22 işsizlik, ülkemizin ekonomik bir felakete doğru sürüklendiğinin habercisidir.

Bakın yaşadığımız ekonomi sorunlar oldukça ciddi, tutarlı ve rasyonel yaklaşımlarla çözülebilir.

Sizin kahve muhabbeti düzeyindeki ekonomi yaklaşımlarınızla, borsa simsarı şark kurnazlıklarıyla halledilebilecek meseleler değildir bunlar!

Türkiye bu cahil ve liyakatsiz ekonomi yönetimi ile maalesef istihdama daha çok kadın ve gencimizi katarak istihdamda AB ortalamasına yaklaşması gereken çok değerli yıllarını israf etmeye devam ediyor.

Genç işsizliğimiz %25’e yakındır.

15-29 yaş arası ne eğitimde ne istihdamda olan genç sayımız 5,7milyon kişiye ulaşmıştır.

Kıymetli kardeşlerim bu rakamlar tam bir felakettir.

Tekrar dikkatinizi çekmek isterim: 6 milyona yakın gencimiz evlerine hapsolmuş durumdadır.

İş bulamamaktadır.

Mesele çok açık ve nettir.

Hükümetten ve ülkeden umudunu kesen bu gençlerimizin iş aramaktan vazgeçmesi nedeniyle işsizlik oranı 1 yıldır artmıyor görünmektedir.

Bunu bir başarı hikâyesi olarak görenlerin 1 Milyona yakın işsiz üniversite mezunumuzu da göz ardı ettiği ortadadır.

İşsizlik toplumun tüm kesimlerini bütün şiddetiyle yakarken iktidar tek kuruş tasarruf önlemi açıklamamıştır.

Hiçbir makul gerekçesi olmayan sözde büyük projelere ilişkin en ufak program değişikliğini planlamamıştır.

Aksine sadece siyasi şov uğruna hiçbir ekonomik etki analizi yapılmadan milletin milyarları bu büyük projelere akmaya devam etmektedir.

İktidar bütçede revizyona gitmemiştir.

Enflasyonla mücadele için tutarlı bir para politikası izlememiştir.

Hala şapkadan tavşan çıkarmaya çalışarak, istatistiklerle oynayarak, arka kapı operasyonlarıyla ekonomiyi yönetmeye çalışıyorlar.

Bir konuda haklarını teslim etmemiz gerekiyor.

Dillerinin kemiği yok. Akıllarına ne gelirse söylüyorlar.

Memleket işsizlikten kırılıyor bunlar milyonlarca kişiye iş bulacaklarını ilan eden şaşalı programlar düzenliyorlar.

Herkesin gözünün içine baka baka boylarından çook büyük sözler veriyorlar.

Verdikleri sözün 180 derece tersi oluyor, hiçbir şey değişmemiş gibi yine palavralarına devam ediyorlar.

Hayat pahalılığında, büyümede, işsizlikte ve gelir dağılımında karşı karşıya olduğumuz ürkütücü tabloyu sadece daha vahim hale getirmektedirler.

İnsanımız bir yandan işsizlik nedeniyle gelirini kaybetmekte, diğer yandan her gün artan fiyatlarla geçim derdi altında ezilmeye mahkûm edilmektedir.

Enflasyonda ilk günden bu yana tavrımız ve duruşumuz nettir.

Bir hükümetin topluma karşı işleyebileceği en büyük ekonomik suçun yüksek enflasyona göz yummak olduğunu söylüyoruz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçtiğimiz son 2 yılda birikimli tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 30’un üzerinde gerçekleşmiş.

Korona krizi ile birlikte yıllık enflasyon gelişmiş ekonomilerde yüzde 0,4’tür.

Türkiye’ye benzer ülkelerde yüzde 4,2 düzeylerine kadar gerilemiştir.

Bakın kardeşlerim, tekrar edeyim, dünyada enflasyon sıfıra yaklaşmıştır.

Bize benzeyen ülkelerde de yüzde 4’tür.

Biz de kaç? Bizde enflasyon Yüzde 13’tür.

Bu nasıl bir soygundur.

Sorsanız hep dış mihrak, yabancı bankalar, faiz lobisi…

Bu palavralarınızdan millet bıktı.

İnsanımızı aptal yerine koyan boş laflarınızdan millet bıktı.

Bakın bu ülkede ekonomi yönetimini bu iktidardan alın istediğiniz her hangi birisine verin emin olun bu küresel şartlarda istese de yüzde 13 enflasyon ortaya çıkaramaz.

Hükümetin yıllık yüzde 13 düzeyindeki enflasyonu başarılı bulmasını en hafif tabirle “acıklı bir durum” olarak tarif ediyoruz.

Aziz Milletim;

Türkiye’nin gündemi işsizliktir.

Türkiye’nin gündemi hayat pahalılığıdır.

Türkiye’nin gündemi kayıt dışı çalışmak zorunda olan emekçidir.

Türkiye’nin gündemi asıl sahiplerine kullandırılmayan, bankacılık sistemine peşkeş çekilen İşsizlik Fonudur.

Türkiye’nin gündemi korona sürecinde gelirini kaybeden, kirasını dahi ödeyemeyen Esnaftır.

Türkiye’nin gündemi “sözde işçiye yeni bir fon kurmak için” iktidarın göz diktiği Kıdem Tazminatı Fonudur.

Türkiye’nin gündemi ülkeden umudunu kesen, evlerine mahkûm edilen, yapayalnız ortada bırakılmış “Ev Gençleridir”.

KISACASI; Türkiye’nin gündemi genci yaşlısı, eğitimlisi eğitimsizi, dindarı seküleri, ne düşündüğünden nasıl yaşadığından bağımsız olarak “insan onuruna aykırı yaşam koşulları altında ezilen vatandaşlarıdır”.

Aziz Milletim,

Geçtiğimiz hafta sizlere Hükümetin, Merkez Bankası ile birlikte uygulamakta olduğu şeffaflıktan uzak parasal genişleme politikalarının önümüzdeki dönemde enflasyona ilişkin göstergelerde daha derin sorunları beraberinde getireceğinden bahsetmiştim.

Geçtiğimiz hafta itibariyle Merkez Bankasının son üç ayda menkul kıymet portföyündeki artışı yaklaşık 6 milyar TL’ye ulaştı.

Başka bir deyişle kime, nasıl, ne şekilde kullandırıldığını bilmediğimiz 69 milyar TL’lik bir parasal genişleme yapıldı Merkez Bankası üzerinden.

Ancak Hükümetin ve Merkez Bankasının Türk ekonomisinin geleceğini tehlikeye atan tek uygulaması; şeffaf olmayan, hesap vermeyen parasal genişlemeden ibaret değil maalesef.

Bugün sizlerle Hükümet ve Merkez Bankasının birlikte uygulamakta olduğu arka kapı politikalarının bir diğeri olan, döviz piyasası müdahalelerine ilişkin bazı bilgileri de kısaca paylaşmak istiyorum.

Ekonomi birimlerimizin yaptığı çalışmalara göre son 17 aylık dönemde Merkez Bankası tarafından “kimin koyduğu belli olmayan kur hedefine” ulaşabilmek amacıyla satılan uluslararası rezerv miktarı 90 milyar dolara ulaşmış durumda.

Dile kolay!

Tam 90 milyar dolarlık rezerv Türk ekonomisini yönetemeyen,

Serbest piyasa kurallarını hiçe sayan,

Göreve geldiği günden bu yana hem yerli hem uluslararası yatırımcıların Türk Lirasına olan güvenini altüst eden bir cahil ekonomi yönetimi nedeniyle hiç edildi.

Yine Merkez Bankası verilerine göre; Bankanın bilanço döviz pozisyonu 38 milyar dolar açık düzeyine ulaştı.

Türkiye ekonomi tarihinin en derin krizlerinden olan 2001 yılında dahi sadece 11 milyar dolar açık veren Merkez Bankası bilanço döviz pozisyonunun 38 milyar dolar açığa ulaşması, en hafif tabiriyle kaygı vericidir.

Merkez Bankası bilançosundaki döviz pozisyon açığı yetmiyormuş gibi;

İktidar şimdi de Kamu Bankaları üzerinden bankacılık kurallarına aykırı bir biçimde yeni döviz pozisyon açıkları ile tutarsız ve anlamsız bir politika izleyerek kuru tutabileceğini zannediyor.

BDDK verilerine göre kamu bankalarının döviz pozisyon açıkları da yaklaşık 10 milyar dolar ile tarihi düşük seviyelere gerilemiş durumda.

Kısacası tarihi bir krize toplamda 90 milyar dolar, net olarak ise tamamı swap işlemleri ile oluşturulmuş yalnızca 30 milyar dolarlık bir rezervle yakalanan iktidar, yine yanlış teşhis koyuyor.

İçerde ve dışarıda hemen herkes;

Türkiye’nin ekonomik yetersizliklerini,

Borç ödeme kapasitesindeki zorlukları,

Yüksek enflasyonunu,

Krizle birlikte yeniden artan cari açığını,

Sorunlu bankacılık sektörünü,

Tamamıyla siyasi tahakküm altına girmiş ekonomik kurumlarını konuşurken,

Yine “muhasebe oyunlarıyla kâğıt üzerinde” yarattığı gelirlerle sorun çözebileceğini zanneden liyakatsiz, ciddiyetsiz bir grubun elinde kalmıştır Türk ekonomisi.

Karşımızda ne yaptığını bilmeyen, ülkenin geleceğini daha büyük tehlikelere açık hale getiren, ben yaptım oldu diyen, ekonominin en temel kurallarından bihaber bir yönetim ve maalesef bu yönetimin cehaletine maruz kalmış bir millet vardır.

Değerli Vatandaşlarım,

Korona krizi bize gösterdi ki gıda arz güvenliği ülkemiz için hayati önem taşımaktadır. Bugün güneydoğu‘daki çiftçilerimiz zor günler geçirmektedirler. Çok sık ve sürekli elektrik kesintisi olmaktadır.

Bugün kayıp kaçağın olduğu malumdur ama bunun yükünün elektriğini ödeyen vatandaşlarımızın omzuna yüklenmesi adil değildir. Çiftçi desteklerinin kesilmesi korona şartlarında zaten zorluklar içinde hayat mücadelesi veren çiftçilerimizin hayatını daha da zorlaştırmaktadır. Bu destek çiftçimizin eline geçmeli, zamanında bu destekten faydalanmalıdır.

Çözüm merci başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar ve Enerji bakanlığıdır. Parasal ve mali genişleme ile oluşan 69 milyarlık kaynak Atatürk Havalimanının gereksiz yere hastaneye dönüşmesinde olduğu gibi birkaç şirketi daha da zengin yapmak için değil, hasat dönemi rızkı için çabalayan çiftçilerimizin elektrik borçları için kullanılmalıdır.

Kıymetli Kardeşlerim,

İktidar ve ortakları uzunca bir süredir Türkiye’yi yönetemeyecek bir acziyet içerisindeler.

Maalesef Türkiye sosyal medya kampanyalarıyla devlet yönettiğini zanneden bir iktidarın elinde her geçen gün itibarını, refahını ve geleceğini kaybetmektedir.

Ciddiyetsizlik ve liyakatsizlik bu iktidarın ana ekseni haline gelmiştir.

Artık asgari liyakat gerektiren hiçbir işin üstesinden gelememektedirler.

Bu iktidar 2001’de Türkiye ekonomisini tarihinin en büyük krizine sokan ve adeta iflasa götüren ortağıyla beraber milletimizin son yıllardaki birikimlerini de heba etmeye devam ediyor.

Türkiye’de geçmişte de oldukça kötü ekonomi yönetimleri oldu.

Ancak şunu açıkça söyleyelim: hiçbir dönemde bu dönemde olduğu kadar ağır bir liyakatsizlik, yolsuzluk ve milletimizin geleceğinden çalan bir yönetim olmadı.

Bugün milletimizin alın teriyle oluşan kamu kaynaklarını har vurup harman savuran, sorumsuzca harcayan, hesap vermeksizin kamu kaynaklarını dağıtan, yetim hakkını umursamazca harcayan bir yolsuzluk düzeni oluşmuştur.

Bu yolsuzluk düzeni dünyada ve ülkemizde bildiğimiz kaba yolsuzluk, çürümüş yönetim ve rüşvet bataklığının ötesindedir.

Bu yolsuzluk “sistemik yolsuzluk” denilen bir düzendir.

Bugün medyada hiçbir yolsuzluk veya israf haberi yer almıyor.

Bu Türkiye’de artık yolsuzluğun yaşanmamasından kaynaklanmıyor. Yolsuzluk ve israfın ahtapotun kolları gibi sistemin her tarafını kaplamasından kaynaklanıyor.

İktidar, bir yolsuzluk tuğlasının ortaya çıkması halinde, iktidar duvarının yıkılmasından korkuyor.

Artık eskiden olduğu gibi arsızın, haramdan korkmayanın kamu malına ve kaynağına üşüşmesinden bahsetmiyoruz.

Bugün tecrübe ettiğimiz sistemik yolsuzluk bizatihi kamu kaynaklarını israf etmek, belli sermaye gruplarına peşkeş çekmek, baştan aşağı birilerini kalkındırmak için milletin gözünü boyayan israf yatırımlarına kanalize etmek için yapılmaktadır.

Artık şeffaf kamu ihalesi bu iktidar için boş bir laftan ibarettir.

Eskiden ihaleye fesat karıştırılmasından bahsederdik. Şimdi ise olsa olsa fesadın ihale kılıfına sokulmasından bahsedebiliriz.

Artık denetlenebilir, kar-zarar hesabı yapılan yatırımlar bu iktidar için anlamsız laflardır.

Artık kamu malı bu iktidar için millet adına kullanılacak bir kaynak değil, kendi ikballeri için harcanan milletin paralarıdır.

Gelecek Partisi bu sistemik yolsuzluğa son vermek üzere yola çıkmıştır.

Gelecek Partisi milletin kaynaklarını bir grup haram-helal bilmezin sömürmesine son vermek üzere yola çıkmıştır.

Gelecek Partisi bu iktidar ve ortakların milletin kaynaklarını şatafat içerisinde israf etmesine dur demek üzere yola çıkmıştır.

Kıymetli Kardeşlerim,

Bu iktidar bunca yanlışı, adaletsizliği, haksızlığı, yolsuzluğu ve adam kayırmacılığı görmüyor mu?

Bu iktidar milletten, haktan ve adaletten nasıl bu kadar uzaklaştı?

Bu iktidar siftah yapamayan esnafı, çocuğuna harçlık veremeyen anayı-babayı, maaşıyla elektrik-gaz faturalarını bile zor ödeyenleri, evine ekmek götürmekte zorlananları görmüyor mu?

Her türlü mahrumiyeti yaşayan milyonların gözünün içine bakarak yapılan itibar şatafatını, akıl almaz israfı, milletin gözünün içine sokulan adam kayırmacılığı görmüyor mu?

Milletimizin asırlık rüyalarını kendi heva ve hevesleri için, iktidarda biraz daha kalmak için berbat ettiklerini görmüyorlar mı?

Buna benzer onlarca soru sorulabilir.

Cevap açık ve net: maalesef görmüyorlar.

Çünkü milletten, adaletten ve haktan koptular.

Artık başka bir dünyaları var.

O dünyada güçten, iktidardan ve paradan başka bir şey yok.

İktidar dünyasında işsizlik yok, bir kişiye dört maaş getiren işler var.

İktidar dünyasında geçim derdi yok, iktidar dünyasında bir makama gelmek için alın terine, eğitime ve çabaya gerek yok; aksine tek başına akrabalık bile yeterli.

İktidar dünyasında hukuka, adalete ve demokrasiye gerek yok. Çünkü ne isterlerse o oluyor.

Bugün herkes için eşit ve şeffaf bir şekilde işleyecek hukuk mekanizması ortadan kalkmıştır.

Adalet sistemimiz güven duyulan değil, korkulan bir mekanizmaya dönüşmüştür.

Türkiye’yi yönetenlerin iktidarda kalmanın dışında başka bir gündemleri bulunmamaktadır.

Türkiye derdi olmayanların, millet derdi kalmayanların, adalet meselesi olmayanların milletimizin geleceği için söyleyecekleri de kalmamıştır.

Onun için adaleti, hukuku, hakkaniyeti, şeffaflığı, dürüstlüğü, ahlakı, eşitliği duyunca rahatsız oluyorlar.

Onun için milletimize umut vermek yerine, korku aşılıyorlar.

Özellikle AK Parti’ye gönül vermiş kardeşlerimin bu yaşananlar karşısında içlerinin kan ağladığını biliyorum.

Bir dönem ülkemiz için umut olanların bütün kazanımlarımızı gölgeleyen, bütün ilkelerimizi zedeleyen, bütün değerlerimizi anlamsızlaştıran hallerini gördükçe mahcubiyet hissettiklerini biliyorum.

Milletimizin temiz ve iyi niyetlerle, ülkemiz daha iyi olsun diye destek verdi yıllarca.

Ama geldiğimiz nokta ortadadır: Milletimiz korkularla ve tabularla siyaset yapanların ülkemizi yarınlara taşıyamayacaklarını bilmektedir.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına ulaşmak üzere olduğumuz bu zaman diliminde, ülkemizin sorunlarının çözümü güçlü bir gelecek tasavvuruyla mümkündür.

Korkuya, umutsuzluğa kapılmayacağız.

Partimiz temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, ayırımcılıkların son bulduğu, adil ve müreffeh bir Türkiye vizyonu ile yola çıkmaktadır.

Gelecek Partisi olarak, terk edilen her değeri tekrar yaşatacak, yıpratılan her kurumu aslına ve zamanın ruhuna uygun şekilde yeniden daha ihya edeceğiz.

Onlar korkuyu vaad edecek, biz ümidi dalga dalga büyüteceğiz.

Bıkmadan usanmadan anlatacağız. Sabırla, tevekkülle gerçekleri tekrar edeceğiz.

Bizim derdimiz kişi meselesi değil, ülke meselesi diyeceğiz.

Değerli Vatandaşlarım,

Kıbrıs barış harekatının 46. Yıldönümüne ülkemizin Doğu Akdeniz’de ciddi risklerle karşı karşıya kaldığı bir dönemde giriyoruz.

Başta Doğu Akdeniz olmak üzere dış politika perspektifimizde değişen bölgesel ve küresel konjonktürün gerektirdiği bir yenilenmeye ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu bağlamda AB, ABD ve Rusya gibi küüresel güçlerle ilişkilerimiz yeni bir uyum ve dengeye oturtulmalıdır, bölgesel güçlerle ilişkilerim ise ciddi bir revizyondan geçirilmelidir.

Dikkatlerimizin Libya’ya yöneldiği günlerde gerçekleşen Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik saldırıları ciddi bir uyarı niteliği taşımaktadır.

Karabağ’dan uzakta, Azerbaycan’ın kuzeyinde Tovuz kentinde gerçekleşen bu saldırıların Karabağ ihtilafından öte bir anlamı vardır. Bu saldırılar Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan ekonomik işbirliği kuşağının ve enerji/ulaşım hatlarına yakın bir bölgede gerçekleşmiştir.

Türkiye’nin Azerbaycan’a destek açıklamaları doğru olmuştur. Ama yaşanan kriz sadece destek açıklamaları ile sınırlı kalmamayı gerektirmektedir. Azerbaycan Türkiye’nin hem canından aziz kardeşidir hem de özelde Kafkasya, genelde Asya stratejisinin ana damarıdır. Bu damarın zayıflatılmasına asla izin verilmemelidir.

Ermenistan’ın savunma alanında Rusya’ya olan bağımlılığı göz önüne alındığında durum daha da ciddiyet kazanmaktadır. Şubat ayında İdlib’te askerlerimize yapılan saldırılar, Libya’da Türkiye karşıtı darbeci Hafter’e verilen destek ve şimdi Azerbaycan’a yapılan saldırılar bir arada değerlendirildiğinde Rusya ile bölgesel politikalar konusunda stratejik bir değerlendirme yapılması bir zaruret halini almış bulunmaktadır.

Rusya ile ilişkiler kriz çıktığında yapılan ziyaretlere dayalı şahsi ilişkiler boyutundan çıkarılarak karşılıklı saygıya dayalı bir zemine oturtulmalıdır. İlerde daha büyük çaplı krizlerin yaşanmaması için bugünden tedbir alınmalıdır.

Öte yandan iktidarın ülkemizin zor dönemlerinde dar kaynaklarından ayırarak satın aldığı S-400 lerin niye hala devreye girmediği konusunda bir açıklama yapma zorunluluğu vardır.

Bir taraftan Türkiye’nin hava gücü için son derece hayati olan ve ortağı olduğu F-35 projesinin dışına itilmiştir, diğer taraftan ise hava savunmasının garantisi olarak takdim edilen S-400 ler devreye sokulmamıştır.

Özetle Rusya ve ABD ile oynanan satranç oyununun tek kaybedeni Türkiye olmuştur. Satranç aynı anda bir çok taşı koordinesiz bir şekilde ileri sürme oyunu değildir. Böyle bir durumda ileri sürülen her taş kaybedilir.

Bugün Türkiye S-400-F35 denkleminde kaybet-kaybeti yaşamıştır. Bu sadece stratejik bir kayıp değil milyarlarca doların heba edildiği ve hesap verilmesi gereken ekonomik bir kayıptır.

Türkiye bugün dış politikada şahsi ilişkilere ve tek akla dayanan hesapsız hamlelerin bedelini ödemektedir.

Türkiye hiçbir küresel güçle gereksiz bir kriz yaşamamalı; ancak hiçbir küresel güce de asla asla tek boyutlu bir bağımlılık ilişkisi içine girmemelidir.

Değerli Vatandaşlarım

Aziz Milletim,

Ehliyet ve liyakat yoksunu iktidar elinde yaşanan bu olumsuz gelişmeler sizi düşündürmeli, ancak asla ve asla yeise düşürmemeli, karamsarlığa boğmamalıdır.

Tünelin ucundaki ışık görünmüştür. Bu ışık Gelecek Partisidir.

Kongrelerimzi süresince ülkemizin her köşesinde sizlerle buluşacağız. Sizleri dinleyip sizlerden ilham ve güç alacağız.

Kongreler sonrasında da vatan coğrafyasına harmanlamaya devam edeceğiz.

· Korku iklimini dağıtana,

· işsizimize iş, vatandaşımıza aş bulana

· adaleti ikame edene,

· temiz siyaseti hakim kılana kadar

basmadık toprak, esintisini hissetmediğimiz rüzgar, teneffüs etmediğimiz vatan havası bırakmayacağız.

Tekrar haykırıyoruz: Hiçbir şey bitmedi, her şey yeni başlıyor!