Türkiye'de yılan hikayesine dönen ve bir türlü tarafları memnun etmeyen iki yasa var. Hal ve Perakende Yasası... Bu iki yasada da Ticaret Bakanlığı uzun bir süredir çalışma halinde. Çalışmalar sona gelmiş durumda. Düzenlemelerin yıl sonuna kadar Meclis’e gelmesi hedefleniyor.

Geçen hafta Ticaret Bakan Yardımcısı Sezai Uçarmak ile İstanbul’da Avrupa Birliği ile ortak düzenlenen Ürün Güvenliği haftası toplantısında karşılaştık. Özellikle perakende sektörünün merakla beklediği yeni düzenlemeler hakkında bazı bilgiler aldım.

Yasalarda yapılacak düzenlemeler önemli. Çünkü sektörde rekabet koşulları değişecek, yeniden düzenlenecek. Bunlardan en önemlisi ise son yıllarda Türkiye’de enflasyonla mücadelede önemli bir işlev gören indirim ve zincir marketlerle ilgili.

Yeni düzenleme ile zincir marketlerin kendi markalarıyla sattıkları ürün oranı kısıtlanacak. Marketlere yöresel ürün satma zorunluluğu gelecek. İndirim marketlerinin açılması ise semtin nüfusu, gelir durumu, market sayısı gibi kriterlere göre belirlenecek. Böylece esnafın rekabete karşı korunması sağlanacak.

Market markalı ürün bir perakende zincirinin yalnızca kendi mağazasında satılmak üzere kendi belirlediği marka ile üretim yaptırması demek. Private Label olarak bilinen bu ürünler Türkiye’de son yıllarda hızla büyüyen bir sektör yaratmış durumda. 2018 yılında önceki yıla kıyasla market markalı ürünlerin cirosu yüzde 70 artışla yaklaşık 50 milyar liraya yükselmiş durumda.

Uçarmak, özel markalı ürünlerin bazı marketlerde yüzde 80’leri bulduğunu söylüyor. Bunun da rekabeti bozduğu, üreticinin kendi ürünlerini kendi markasıyla satma imkanını kısıtladığını anlatıyor.

Peki bu konunun doğrudan muhatabı olan özel markalı ürün üreticileri ne diyor? Private Label Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İmer Özer’e göre bu düzenlemenin sonuçları kendileri için hiç de olumlu değil.

Özer bu ürünlerin Türkiye’de enflasyonla mücadelede can simidi olduğunu anlatıyor ve şunları söylüyor:

“Market markalı ürünler en iyi kaliteyi en ucuz fiyata sunmak için konumlanmıştır. Tüketici market markalı ürünü de markalı ürünü de rafta görür ve tercihini yapar. Karar tüketicinindir. Tüketicinin bu kararına saygı duymak gerekir. Kaldı ki serbest piyasa ekonomisi de bunu gerektirir. Yasal düzenlemelerle bunu yapmaya çalıştığınızda zarar gören tüketici olur, enflasyon daha da yükselir.”

Özer, bu ürünlerin atıl kapasitelerin değerlendirilmesi için de çok önemli olduğuna işaret ediyor. Üstelik market markalı ürünlerin oranının Avrupa ve gelişmiş ülkelerde yüzde 50’lere ulaşmasına karşın Türkiye’de yüzde 80 değil yüzde 20 civarında olduğunu vurguluyor.

Düzenleme bu markaları üreten KOBİ’ler ve esnaf için yapılıyor gibi görülse de onlar bu görüşte değil. Bu düzenlemeleri engel olarak görüyor.

Tüketici için de daha uygun fiyat önemli olduğuna göre düzenleme kimin için yapılıyor?

İŞ KONSEYLERİ YENİDEN ÖZERK OLSUN

TÜRKİYE ile Amerika Birleşik Devletleri arasında birkaç yıldır yaşanan sorunlar malum. Siyasi, askeri konularda sık sık ters düşen iki ülke, sert açıklamalara rağmen yine de kopmuyor. Bu konuda önemli çabalar harcayan grup ise iş dünyası. Özellikle Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’na bağlı Türkiye- ABD İş Konseyi’nin attığı adımları göz ardı etmek mümkün değil.

Bu çabalar bir şeyi daha ortaya çıkarmış oldu. İş Konseyleri’nin siyasi olarak sıkıntılar yaşanan ülkelerle ilişkilerde rolünün önemli olduğunu. Ancak bir handikap var. 2014 yılında DEİK İş Konseyleri, Ekonomi Bakanlığı’na bağlanarak sivil yapısından uzaklaştı.

İş dünyası son günlerde bu konuyu yeniden konuşmaya başladı. Dönemin koşulları nedeniyle atılan bu adımdan vazgeçilmesi tartışılıyor.

Sedat Aloğlu zaman zaman Türkiye’ye ilişkin sohbetler ettiğim bir iş insanı. Türkiye-ABD İş Konseyi’nin ilk başkanı hem de Avrupa yolculuğunda önemli rolü olan İktisadi Kalkınma Vakfı’nın başkanı olarak Gümrük Birliği tamamlanması sürecinde önemli katkıları oldu. Sohbetimizde bu konu gündeme geldi.

Türkiye ABD İş Konseyi Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ın çabalarını yakından izlediğini ve çok önemli bulduğunu söyleyen Aloğlu, bu adımların iş konseylerinin tüm ülke ilişkilerini geliştirebileceğini gösterdiğini söylüyor. “Mesela AB ile bu adımlar etkin bir şekilde atılmalı” diyor. Ancak bir an önce bu konseylerin devletin uzantısı algısının değiştirilmesini öneriyor.

“Dünyada sivil toplum örgütleri önemli. İş Konseyleri de eskiden olduğu gibi devletten bağımsız bir yapıya dönüşürse Türkiye için yararlı olur” diyor.

Aloğlu, Türkiye’nin iki önemli konusunu ise Suriye ve demokrasi standartlarının yükseltilmesi olarak görüyor ve şunları söylüyor:

“Ben demokrasi standartlarının yükseltilmesi sürecine DESTAY süreci diyorum. Çünkü Türkiye demokratik bir ülke, sadece standartlarının yükseltilmesi gerekiyor. Türkiye yeni yargı reformlarıyla bunu yapmaya kararlı. Bunun yanı sıra DESTAY Süreci’nin bir parçası olarak Yargı Reformları yanında bir Anlayış ve Davranış Reformu’na da ihtiyacımız var. Bu süreçler hızlanırsa Türkiye önemli adımlar atar.”

Aloğlu’nun önerileri Türkiye’yi içeride ve dışarıda yoran tartışmalara da çare olur! (Hürriyet)