Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, bir süredir AK Parti'ye yönelik yazdığı eleştirel yazıların AK Parti içinde yarattığı rahatsızlık konusunda kaleme aldığı yazıda, ''28 Şubat’ta biz niye sokaklardaydık. Siz yönetime geldiniz diye biz susacak mıyız şimdi. Bütün kavga sizi iktidara taşımak, makam, mevki sahibi yapmak için miydi. O zaman siz gidin FETÖ gelsin, onlar bu işi daha iyi yapar'' ifadelerini kullandı.

Dilipak'ın "Kendi aralarında konuşuyorlarmış!" başlıklı yazısındaki ilgili bölüm şöyle:

''Laik” bir ülkeyiz, Avrupai ''Medeni yasaları''na göre yönetiliyoruz ya,(!) o zaman bu olup bitenler karşısında sessizce köşemize çekilip oturmamızı bekliyorlar birileri. Peki 28 Şubat’ta biz niye sokaklardaydık. Siz yönetime geldiniz diye biz susacak mıyız şimdi. Bütün kavga sizi iktidara taşımak, makam, mevki sahibi yapmak için miydi. O zaman siz gidin FETÖ gelsin, onlar bu işi daha iyi yapar. O zaman geri dönün BOP’çu olun, böylece 22 İslam ülkesinin ifsadı için taşeron olun. PKK sorunu da çözülür, PYD sorunu da çözülür o zaman. Ekonomik kriz de olmaz. Onlar da zaten bunu istiyorlar. Bizi rol model olarak İslam dünyasına sunmak istiyorlar. McKinsey’den özür dileyin buyursun geri gelsinler!. (Zaten gitmemişlerdi ki)!? Çok partili döneme geçerken, bütün çaba ''TSE damgalı bir din'' için değil mi idi. Dün, resmi din öğretisine karşı ''Bu din benim dinim değil” diye yazmamalı mı idim yoksa; bizim Yeşil Feminist, Yeşil Kemalist, Yeşil Kapitalist, Yeşil Komünist, Yeşil Liberallere göre. Bizimkilerin ötekilere benzeyenleri yanında, ötekilerden bilip, kalbi Hakk’a ve hakikata ısınanlar da yok değil bu arada. Belki gelenler, gidenlerden fazladır bu arada.

Yarım asırlık yazı hayatımda genel anlamda rüşveti kelam etmedim. Kimseye kasten zarar vermek için yazmadım ya da kalemimi menfaat karşılığı kimseye kiraya vermedim. Elbette benim de yanlışlarım oldu, olacak. İlk farkına vardığımda düzeltmeye çalıştım. Ve böyle yapmaya da devam edeceğim inşallah. Duam odur ki, Allah (cc) beni bu ikrarımla haşretsin.. Dilimin, kalbimin, kalemimin PAK olması ve öyle kalması. Yakanızdaki rozet, bu kafayla giderseniz, sizi halkın öfkesinden koruyamaz. Ve bu milletin alameti farikalarına karşı başkalarının yanında saf tutanlar yarın o statülerini ve imtiyazlı konumları ellerinden gittiğinde, korku belası pişmanlık gösterir gibi yapsalar da, bu millet onları kolay kolay affetmez, bugün dost edindikleri de onlara merhamet etmezler.
 
Ben ne diyorum: Şuralarda şöyle yanlışlar ve bunu içinizdeki birtakım yanlış adamlar yapıyor. Bu adamlardan uzaklaşmaz ya da onları kendinizden, o makamlardan uzaklaştırmazsanız bir yandan Allah’ın yardımından mahrum kalırsınız, öte yandan; onların yaptıkları yüzünden onların zararı size de dokunur. Siyaset “Velayet” değil, ''Vekalet'' müessesesidir. Hz. Ömer der ki, ''Biri benim yanlışımı görür de beni uyarıp o yanlışı düzeltmese onda hayır yoktur, benden uzak dursun. O kişi beni uyarır ve yanlışın düzeltilmesi konusunda çaba göster fakat ben o söze ve kişiye itibar etmezsem, bilsin ki, artık bende hayır yoktur, benden uzak dursun.'' Böyle Ömer’ler gerek bize! Selâm ve dua ile.

Abdurrahman Dilipak'ın yazısının tamamı için...