BİR AHLAK terimi olarak ''tevazu'' alçakgönüllü olmak ve böbürlenmekten uzak durmak demektir.

Onun zıddı olan ''kibir'' ise kendini başkalarından üstün tutmak ve Cenâb-ı Allah'ın ''Mütekebbir'' sıfatını kendi üzerinde görmektir.

Kibir, tevazu ile aynı yer ve zamanda bulunmaz, biri varsa diğeri olmaz. Geceyle gündüz, küfürle iman nasıl aynı anda bir arada bulunmazsa kibir ve tevazu da aynı anda bir arada bulunmaz. Birinin varlığı diğerinin yokluğuna delalet eder.

İyi insan ve muttaki Müslüman olabilmek öncelikle tevazu ahlâkına sahip olmayı gerektirir. Tevazu ahlâkına sahip olmayan bir kişi ''iyi veya muttaki'' diye isimlendirilemez. Çünkü iyi ve takvalı olmanın şartlarını Rabb'imiz yüce kitabında, Rasûllah Efendimiz (s.a.v.) de sünnet-i seniyyesinde beyan etmiştir.

''Onlar yeryüzünde tevazu içinde yürürler.'' (Furkan Sûresi, 63)

''Allah kendini beğenen ve böbürlenen kimseleri sevmez.'' (Hadid Sûresi, 23)

''Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah kurulup övünenleri sevmez.'' (Lukman Sûresi, 18)

''O âhiret yurdunu yeryüzünde kendilerini büyük görmek ve fesat çıkarmak istemeyenlere tahsis ederiz. Son kazanç muttakilerindir.'' (Kasas Sûresi, 83)

''Allah büyüklük taslayanları sevmez.'' (Nahl Sûresi, 23)

''Kahrolası insan ne kadar da nankördür! Allah onu hangi şeyden yarattı? Bir nutfeden (meniden). Onu yarattı, ona biçim verdi. Sonra ona yolunu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü de kabre koydu. Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltecektir.'' (Abese Sûresi, 17-22)

''Çalım satarak elbisesini sürükleyen kimseye Allah Teâlâ, kıyamet gününde rahmet nazarıyla bakmaz.'' (Müslim, Libas 9)

Tevazuu, peygamber ahlâkıdır. İlk peygamber Âdem aleyhusselâmdan son peygamber Muhammed aleyhisselâma kadar insanlığa önder, örnek ve eğitimci/mürebbî olarak gönderilmiş hiçbir peygamber yoktur ki kibirden uzak ve mütevazı olmasın. Hepsi de toplumlarının en mütevazı insanları idiler. Hepsi de ümmetlerine kibirden uzak durmayı ve büyüklenmenin ancak Allah’a mahsus olduğunu öğütlemişlerdi. Kur'ân ahlâkıyla eğitilmiş olan Hz. Peygamber (s.a.v.) de insanlara karşı mütevazı olmayı değişmez bir davranış biçimi olarak özenle korumuş ve bunu bizlere de ısrarla tavsiye etmiştir; ''Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir.''

İmam Mâverdî, bütün kötü ve tehlikeli huyların en başında kibrin geldiğini söyler. ''Çünkü kibir, insanlar arasında kin doğurur, toplumsal uyuşmayı ve kaynaşmayı baltalar, dostların gönüllerine nefret sokar.''

İmam Gazzâlî, ''Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kişi cennete giremez.” anlamındaki hadisi hatırlattıktan sonra şu görüşlere yer verir: “Kibir, cennetin bütün kapılarını kapatır; zira kibirli insan kendisi için sevip istediğini öteki Müslümanlar için isteyemez. Kibirde benlik iddiası bulunduğundan böyle birisi alçakgönüllü olamaz. Oysa alçakgönüllülük, takva sahiplerinin başta gelen erdemidir.''

İnsan nefsinin birtakım âfetleri vardır. Kibir, riya, haset, bilinmek ya da takdir edilmek tutkusu, menfaat arzusuyla kâr arayışı gibi... Bu hasletlerin sahibi görünüşte ibadetlerin her türlüsünü yerine getirip faziletlerle süslenmiş olsa da çok aktif bir görüntü sergileyerek hizmette bulunup insanlara faydalı olduğunu zannetse de aslında için için yıkılmaktadır. Zaten bu şekilde nefsi zaaflarından kurtulamamış, ahlaki yönden olgunlaşamamış, ruhsal gelişiminde mesafe kat edememiş insanların yapacağı her hizmet ve hareket de bir süre sonra tıkanacak ve işlemez hale gelecektir.

Hz. Ali Efendimiz (r.a.) oğlu Hasan (r.a.)'a: ''Oğlum, sana söyleyeceğim sekiz husus vardır ki, bunları çok iyi muhafaza et!'' buyurur. O sekiz husustan birisi de ''Vahşetin en büyüğü kibir ve böbürlenmektir''

Kendini beğenme ve kibir, bir nevi hastalık belirtisidir. Bu, ya aşağılık duygusu denilen bir saplantının değişik bir biçimde tezahürü yahut da cehaletin ve aldanmanın bir sonucudur. Bazen insan, elinde bulunan değerlerin her şeyi halledeceğini veya her güçlüğü yeneceğini vehmedebilir. Hâlbuki zaman; gençliği, gücü kuvveti alıp götürür. Makam mevkii, mansıp kişiye zaten emanettir; her an elden gidebilir Ölüm ise insanı bütün her şeyinden ayırır. Ebedî yolculuğa ancak bir kefenle çıkılır. Ne var ki onun da cebi yoktur.

Kibir ve gurur kabalığın, hamlığın, yozluğun, kofluğun ve hayalperestliğin bir tezahürü; tevazu ise insan olmanın, olgunluğun, gerçekçiliğin alametidir. Bu sebeple Kur'ân-ı Kerim de tevazu övülmüş; kibir yerilmiştir. Hatta o kadar ki, şerrin sembolü olan şeytanın sırf kibri sebebiyle Allah'ın rahmetinden kovulduğu, zelil ve hakir duruma düştüğü beyan buyurulmuştur.

*

Bu gün günlerden Cuma…

Kibir ve kendini üstün görme konusunda yukarıda okuduğunuz üzere birkaç cümle zikrettim…

Şimdi diyeceksiniz ki, hiç yaptığınız bir şey değildi…

Doğrudur, hiç yaptığım bir şey değildi…

Dini bilgileri veyahut sözleri hocaların yapması veya yazması gerekir diye düşünenlerdenim…

*

Peki, neden zikrettim?

Sosyal medyada 6 Ocak’ta iki fotoğraf gördüm…

Biri Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör’ün…
 


 

Bir diğeri Milletvekili Ahmet Özdemir’in…
 


Yer aynı…

Kişiler aynı…

Beğen sayılarına baktığınızda bile farkı hemen fark ediyorsunuz…

Bir Hayrettin Güngör’ün pardon ''Başkan Güngör’ün!'' paylaşımında ki yazdıklarını okuyunuz…

Bir de Milletvekili Ahmet Özdemir’in paylaşımında ki yazdıklarını…

*

Şimdi ben kalksam desem ki:
 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...