Dün babalar günüydü...

 

Yüreğimde tarifsiz bir sızı.

 

Gözlerim boşluğa dalmış geçmiş yılları düşündüm.

 

Yıl 1962 dünyaya gelmişim.

 

Anam diyor ki, üzüm zamanıydı.

 

Kundağa sarmışlar beni mapustaki rahmetli babama götürmüşler.

 

Rahmetli şöyle bir açmış kundağı, sarı, çil bir çoçuktun derdi, resim çektirmiş ve arkasına 'Atilla' yazmış...

 

Rahmetli dedem nufusa savaşta ölen kardeşinin adı olan 'Hacı Mustafa' olarak kaydettirmiş. 

 

Rahmetli babamın eski Türk büyüklerine karşı bir sevgisi vardı.

 

Abim Mesut, birader rahmetli Cem.

 

İlkokul çağına gelmiştim.

 

Babam Türkiye'nin değişik vilayetlerindeki mapushanelerde.

 

İlkokul 3 sınıftayım. Anam babamın tahliye olduğunu ve Maraş'a geleceğini söyleyince, sevinçten elektrik direğinin dibinde karanlık çökünceye kadar bekledim.

 

Anam zorla eve götürdü.

 

Çoçukluk işte babasız geçen koskoca 10 yıl.

 

Uyumuşum, gece uyandığımda anamın yanında yatan bir adam.

 

Anam'a kim bu diyorum.

 

Baban oğlum diyor.

 

Duvardaki babamın resmini alıp, bir resme bir uyuyan adama bakıyorum.

 

İşte babamla ilk karşılaşmamız.

 

Bizim sesimize uyanan Babam'a sarılıyorum.

 

Sımsıkı.

 

Bırakmayacak gibi.

 

O gece Babama sarılıp uyuyorum.

 

Kokusunu çekiyorum içime.

 

Ne güzel kokuyor.

 

Baba kokusu...

 

Ve ben dün babalar gününde o kokuyu almak için çok nefes çektim.

 

Ama alamadım.

 

Tam 11 yıl oldu ayrılışımıza...

 

Rahmetli Babam derdi ki; "Ben ölmeden beni sevin, ben öldükten sonra sevmişiniz neye yarar ki" 

 

Ben babamı çok sevdim, incitmedim, üzmedim...

 

Sağ iken herzaman sarıldım, kokladım, öptüm...

 

Benim babam memidiğin oğlu Elektrikçi Hacı Karaaslan'dı...

 

Ve ben diyorum ki, Babası sağ olan herkese siz siz olun babanıza sarılın, onun kokusunu içinize çekin, sevin, öpün koklayın...

 

Çünkü yarın birgün aynı benim gibi o kokuyu bulamazsınız...

 

Babalar günümüz kutlu olsun...