BİZİM şehrimiz de son günlerde havlayan bir ‘’Dürzi!’’ var…
 

Sağlam dayaklık…
 

Şeytan dürtmüyor değil…
 

Kalk git balkondan aşağı sallandır bu Dürzi’yi diye vesvese veriyor…
 

Ama Lahavle çekiyorum…
 


 

Babam rahmetli, ‘’kavga ettiğin adam yiğit olmalı’’ derdi…
 

Bu Dürzi! de, yiğitlik falan hak getire…
 

Yalakanın teki…
 

Üç kuruşa satılır mı satılır…
 

Bir gün kara yazdığına…
 

Öbür gün ak yazar…
 

Bir de telefon açar yazdığında, ‘’bak bak seni nasıl övdüm’’ der…
 

Amacı cebine yeter ki üç kuruş girsin…
 


 

Bu Dürzi’yi!
 

Bu yeni yıla girdiğimiz de yazayım mı yazmayım mı, diye çok düşündüm…
 

Daha önceleri ‘’bunu sakın muhatap alma’’ diyenler çoğunluktaydı…
 

Ama serde yiğitlik var ya, bu Dürzi’ye birileri haddini bildirmesi gerekir…
 


 

A be Dürzi!
 

Nereye saldıracağını bilmez bir haldesin…
 

Önce Mahir Ünal hakkında karalayıcı bir yazı yazdın…
 

Zılgıtı yiyince, AK Parti’nin ileri gelenleri bir bir yayına çıkmayı reddedince, ne yapacağını şaşırdın…
 

Bir baktın ki işler kesat olacak…
 

Hemen daha önce arkasından neler neler saydığın, ''o birine'' sarıldın…
 

Ona şirin gözükmek için, ‘’ona yaz bize yazma’’ gibi altı astarı olmayan iftira dolu yalan cümleler sarfederek, onu yayınına çıkarmayı başardın…
 

Vallahi helal olsun…
 

Bu şaklabanlığı ancak sen yaparsın…
 


 

A be Dürzi!
 

KMTSO seçiminde canhıraş desteklediğin aday kazanamayınca çılgına döndün…
 

Güya ağır abisin ya!
 

Güya bu şehirde yalakalık, dalkavukluktan yana, eline kimse su dökemez ya!
 

‘’Kazanırız hiç korkma, sen yeter ki bizim canlı yayınlarımıza çık, para musluğunu aç, bak biz neler yapıyoruz diğer ada'ya, onun hakkında ne şaibeler çıkarıyoruz, kesin sen kazanacaksın…’’ gibi cümleler mi sarf ettin?
 


 

A be Dürzi!
 

Desteklediğin aday kazanamayınca yeni başkana ulaşmak adına çalmadığın kapı kalmadı…
 

En son vardığın yerden zılgıtı yiyince ‘’ben sözümü geri aldım’’ diye kıvırıverdin…
 

Senin için ortak mortak umurunda değil…
 

Sen kendi cebine girecek üç kuruş paraya bakarsın…
 


 

A be Dürzi!
 

Vallahi yalakalıkta bu şehir de senin eline kimse su dökemez…
 


 

A be Dürzi!
 

Sana bu son söyleyeceklerimi kulağını dik, iyi dinle…
 

Mert ol oğlum, Mert ol…
 

Adam ol...
 

Bak sana bu son ikazım…
 

Yaşına başına bakmaz, seni yol ortasında evire çevire hoşafını çıkarırım…
 

Elimde kalırsın…
 

Git belanı başka yerde ara…
 


 

A be Dürzi!
 

4 yıldır sen ve senin gibiler kozmik odalarda gezerken işiniz iyiydi…
 

Ankara’lara gidip kozmik odalara sen giriyordun…
 

Tayindi, atamaydı, el ayak ovuşturup, üç kuruş para kazanacaksın diye el öpüyordun…
 

Padişahım çok yaşa diyordun…
 

Birdenbire saf değiştirdin…
 

Dün elini öptüğün kişilere bugün kara yazan sensin…
 

Birilerinden nemalanıp, öyle mi yaz dediler yoksa?
 


 

A be Dürzi!
 

Şimdi kala kala elinde bir Nizamettin kaldı…
 

O da senin ne mal olduğunu çok iyi biliyor ya!
 

Ne yapsın, sana sarılmış, sen ki; ‘’bu şehir de bilmem kaç yıllık gazeteciyim’’ diye böbürlenip, konuşmalarına o biçare de demek ki inanıyor…
 


 

A be Dürzi!
 

Bilmem kaç yıllık gazeteci bozuntusu sana söylüyorum:
 

Sahi bugüne kadar, hangi siyasetçiyi veya sivil toplum kuruluşuna başkan seçtirmeyi sağladın?
 


 

A be Dürzi!
 

Şimdi al bu yazıyı, sana arka çıkan git Nizamettin’in yanına, otur kucağına...
 

Ve okut ona.
 

Sonra da birlikte bir kamuoyu oluşturup dertleşin, ağlaşın.
 

Hadi marş.